03:55
Bu bir “Hayır öyle değil” diyememenin yazısıdır.
Sanıyorum
kendime dair çoğu şeyi öğrendim, duygularımı kontrol etmeyi; hatta doğru an
olduğumu düşündüğüm ana kadar saklamayı; sevmeyi; hayır demeyi; ne zaman
bittiğini ne zaman bitmeye başladığını; ne zaman başladığını hatta
başlayabileceğini..
Her birini de zor yoldan, kalp kırıklıkları ve yanlışlarla
öğrendim. Ancak öğrenemediğim şey bunları ifade edebilmek. Gece attığım
mesajların en sevdiğim kısmı genelde bu durum birkaç gecedir düşünülmüş,
uykular kaçmış, bastırılmaya çalışılmış ama kontrolü kaybedilip patır patır her
şeyin bir anda ortaya dökülmesi. (Ama nasıl alkollüyümdür)
Bu durumun sebebi de sanıyorum ki geçmiş tecrübelerimde
ağızımın yanmış olması.
Ve bunu
yaptıktan sonra öyle güzel uyanıyorum ki diğer güne, içimdeki birikmişleri
atmış olmanın verdiği rahatlık olsa gerek, cevapların olumlu ya da olumsuz
olması sorun olmuyor, çünkü en azından ben en doğrucu halimle, düzeltmeden;
düşünmeden açıkça yazmışım. O anki samimiyetin ve doğruluğu kolay kolay
bulamazsınız 21. Yüzyılda.
Bu sebeptendir ki anlattıklarımı inandırıcı bulmayan olursa
sallamıyorum, o noktaya gelmek için zaten adım atmış olduğum için “E ama bundan
dahasında ben anlatamam ki” oluyor. Kırgınlıklar, kızgınlıklar, kalp
kırıklıkları elbet bir yerde geçiyor ya da en azından bende geçiyor bilmiyorum.
En fazla 100 yıllık ömrümde bir de kafamı insanlara karşı kötü şeyler
besleyerek geçiremeyeceğim, buna gerek olduğunu düşünmüyorum.
“Geçmiş” kelimesinin en güzel yanı kelimenin adının üstünde
olmasıdır. Geçmiş.
Yani geçmiş olması gerek; geçmemiş ise “geçmiş“ denilemeyecektir.
Şunu da
fark ettim:
Bir insanın size dair düşünceleri eğer bir şekilde
kesinleşmiş ise, ona ne söylediğiniz çok da bir önem arz etmiyor. Söylediğiniz
şey ile kafasındaki düşünce ve kalıp çatıştığında ağızınızla kuş tutsanız da o
kalıbı kıramıyorsunuz. Hem söyleyen; hem de söylenen taraf olarak bunu yaşadım.
Genelde bahsi geçen konuşmada “söyleyen” taraf, bir şeyleri
değiştirmiş/farkına varmış/anlamış/hatasından ders almış ve tekrar
etmeyecek/doğru olanı her şekilde yapacak konumdadır.
Aksi taraf ise, o ana kadar çoktan tüm sabrını/vereceği
şansları/güveni/inancı tükettiği için inanmayacaktır.
İki taraf da haklıdır. Birinden birinin fark etmesi
gerekiyor sadece :)
“Hayır öyle değil” diyemediğim kısım işte tam olarak
konuşmanın bu kısmında yaşandı. Sitemler, kırgınlıklar, yaptığım hatalar
sıralanırken üstüne “ Zaten şimdi de şöyle olur” çıkarımına –yoo öyle değil
nerden bilebilirsin ki öyle olacağını” ve müteakip cümlelerimi yazmışken
hepsini seçip sildim.
Düşe
kalka, koşa yürüye ve de hatalar yapa yapa büyüyoruz. Başka türlü yaşamanın ve
öğrenmenin de yolu yok ya zaten.
Status Quo’yu kabullenmekten başka yapacak bir şey yok.
Dipnot:
(Bir süre sonra)Yüzünü hafifçe kaldırmıştı ve arkaplandaki gökyüzü ikiye ayrıldı.
04:28
İstanbul
BOL ŞANS !