30 Haziran 2019 Pazar

#Beş# #Dördünbenparçası# - Yine Doluyor Aşk Odama



"Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında devasa bir böceğe dönüşmüş olarak buldu."  DÖNÜŞME.

“Yaşamaya değen her özel günü sakla, inadına dövüşen bir kuşakla
Sevmeyi bilmeyene yasakla aşkı”

"Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında devasa bir böceğe dönüşmüş olarak buldu."


                2013-2015-2018 ve son olarak 2019. Bir hikaye kaç farklı bölüme ayrılabilir? Her bölümünde, aynı iki karakter nasıl olur da her seferinde farklı iki insan olabilir? Bir hikayeye neden son noktayı koyamazsın; bazen çok tükendiğini hissettiğin anda bile? Bir hikayenin ilk paragrafı nasıl olur da hep aynı kalırken gelişme bölümü sürekli değişim ve gelişim gösterebilir? Bir hikaye içine kaç farklı kişinin daha hikayesi sığabilir ve o kişiler nasıl olur da aslında farklı bir hikaye iken aslında yıllardır yazmaya çalıştığın aynı hikayenin bir parçası, onun geliştiricisi olabilir?

                Kaç şansı vardır insanın?               Bir mi?                 Yoksa aynı şansın içinde birkaç şansın daha var mıdır aslında hep?
Bir gün odanda dolabın arka tarafına sıkışmış numaralı bir sayfa birkaç dörtlük nasıl değiştirebilir hayatının akışını? Hiç düşündün mü? Bazen her şeyin birbirine bağlı, birbirinin destekleyicisi ve yolunun bir parçası olduğunu düşündün mü?
Hiç
Düşündün
?

Birkaç ay öncesinde tamamen tükendiğini, umudunun bittiğini, artık “gelecek-geniş zamanına” dair bir karar verdiğini düşündüğün zamanda, tam da numaralı sayfadaki dörtlükleri buruşturup atmaya karar verdiğinde koca bir çöpün içinde o sayfayı aradın mı hiç? Elinde kalan son şeyin o dörtlüklerin olduğunu fark ettiğin bir an oldu mu hayatında? Hayatının kocaman bir parçasının iki haneli numaralı bir kağıtta yazan dörtlüklere bağlandığını düşündün mü hiç? Kendine yapılmasının temenni ettiğin cenaze töreninin bir provasını o dörtlüklerde yapmak gibi absürt bir eylemde bulundun mu hayatında?

Doğum günü gecende bir simgenin seni yıllardır düşünmediğin bir boşluğa ittiğini fark ettin mi hiç? Boğazındaki düğümü hiç çözmemen gereken bir anda, çözmemen gereken bir kişiyle çözdün ve bundan hiç pişmanlık duymadan uyudun mu hiç? 

“Şiir ve rakılıyım evet”

Hiç sesini çıkarmadan içinde büyüyen bir kıvılcımın koca bir yangına dönüştüğünü fark ettin mi yıllar sonra; ‘her şey için çok geç kaldım’ diye düşünürken.
Hayatında üç tane “telepatik” diyebileceğin bağ kurduğunu, bunun birinin annenle yıllardır oluştuğunu ve bunun en olağan bağ olduğunu, ikincisini ise anarken bile yüreğinde göğsünde kocaman bir acı duyduğunu, can dostlarına/ailene paylaşamadığın, içinde sakladığın ve büyüttüğün bu bağın bu yangının ne kadar kuvvetli olduğunu, son bağını ise aslında birkaç yılda aslında hiç kurmadığını, kurmak istemediğini, bu son; yıllardır kurulmaya çalışılan bağın, o ikinci bağın yanında aslında ne kadar da zayıf olduğunu fark ettiğinde nasıl bakıyordun karşındakine hiç düşündün mü?
“Şu tramvayın uyuz kapı sesi çalmadan içeri girse şimdi nasıl koşarım ki yanına” diye çaresiz hissettin mi kendini? 

“Uyan ve çabuk gel hissediyorum anladığını…”
"Denizde taşlarım sekmedi,
sana yelken açan kağıttan gemilerim yüzmedi.
kimse görmesin diye yıllardır gözyaşımı içtim de,
sana olan susuzluğum hiç bitmedi."

“Life On Mars” dizisinde barmenin söylediği cümleyi kaç kere tekrar ettin kendine?


Nelson(Barmen):Rüyalara Gömülmüş Olarak Dolaşan Pek Çok Adam Gördüm Çünkü Hiç Bir Şey Hissetmiyorlardı,Yaşıyorlar mı?
Sam: Her Sabah Uyanıp Kendime Yaşadığımı Söylüyorum.
Nelson: Hissedebildiğinde,O Zaman Yaşıyorsun Demektir. Hissetmiyorsan Yaşamıyorsun...


                Kaç sabah kendini yaşadığına ikna ettin? Kaç satır, kaç sayfa yazdın? Beş yüz müydü son saydığında? Kaç kez kalemini kenara atıp tekrar yazdın, okuması umuduyla? Dördüncüydü sanırım sonuncusu? Kaçıncısında kabullenmiştin peki aslında bu umutla yazdığını? Hangi yazdaydı, hangi haziran? İkibinonaltı.

                Peki.
                Asıl soru; kaç kadının sesinde, kaç kadının gözlerinde, kaç kadının bakışlarında aradın onu? Neden hep ona benzeyen kadınların peşinden koştun? Üniversiteye girdiği dönemde kaç kez umarım buradadır diye kaç kez aradın okulun bahçesinde, dersliklerinde?

                Kaç sağanak yağmur geçti gözlerin dolu dolu? Kaç kez kızdın kendine? Kaç gece rüyanda gördün de uyandın kan ter içinde? Kaç kez hastalanıp ateşlendiğinde adını sayıkladın onu hiç bilmeyen insanlara?   Koca bir yetmişliği bitirdiğin canlı yayında kimi anlatıyordun aslında dinleyenlere? Kaç defa dokunabildin Sezai Karakoç’un sayfası kıvrık kitabına? 


                “Yarim Haziran” adını ne zaman koymuştun ona gizlice?               İkibinonüç
O kitabı ne zaman vermeyi planlıyordun hatırlıyor musun? İkibinonüçyazında
Yıllar sonra kitabı ellerine aldığı zaman ne hissettiğini unutabilecek misin? Asla.
İstanbul’a ilk kez ne zaman ‘gri’ yakıştırmasını yaptın da ne zaman rengarenk oldu o şehir tekrar? Yıllardır yaşadığın her şeyin aslında aynı hikayenin bir bileşeni olduğunu ne zaman fark ettin? Dün.

“Mavideki ümidim sensin”            2018 yılının şarkısının bu olduğunu ilan etmiştin herkese? Peki neden olduğunu fark ettiğinde kaçı gösteriyordu takvim yaprağı? ocakdokuzikibinondokuz


“Sanki çamurda boğuldum gibi, sanki yokluğunda baya dağıldım gibi ve her zamanki gibi bir tarafımsa dağılıp parçalanmaya hemen hazır gibi…”

                Kaç gün, kaç yıl beklediğini, hayatın seni bu ana kaç zamandır nelerle hazırladığını hiç unutma. Kaç haziran içinde hüzün taşıdığını unutma. Artık bu ve bundan sonraki haziranda kalacağın sessizliğin bir hüzünden kaynaklanmadığını, gözlerini açtığında sana parıltı ile bakan gözlerden hatırla.
Çünkü sen de öyle bakıyorsun.
Haziran sessizliği sonu, ikibinondokuz İstanbul
-K