20 Kasım 2012 Salı

Erkeksek..

Hakkında yazacağım bir konu üzerine ilk kez ''dur bakalım bir de başkaları neler demiş'' diyerekten bulduğum bir yazıdır paylaşacağım.
Yazacağım tek şey Erkeksek böyle olacağımızdır.

''

Üstünden zaman geçince her şey gibi değersiz olacaklardı. Ben de yazdım, hep değerli kalsınlar diye.
Erkek olsaydım, sevdiğim kadın dolabını açtığında ‘sen her halinle güzelsin’ yazısıyla karşılaşırdı.
Evdeyim diye yalan söyleyip 10 dakika sonra aşağıda seni bekliyorum diye mesaj atardım.
Onu sadece 1 saat görebileceğimi de bilsem onu düşünerek yollara düşerdim.
Ağlatmazdım. Ağlıyorsa tutup göğsüme basardım.
Onu sevdiğimi ona sürekli söyler, hatırlatırdım.
Sorunlarımız olduğunda kestirip atmak yerine sarılır, geçecek hepsi derdim.
Haftasonu planımızı yaptım, sen yanına bir şeyler al sadece derdim.
Kalbini paramparça edeceğimi de bilsem, onu kandırmak yerine her şeyin gerçeğini delikanlı gibi söylerdim.
Bi sebepten erkek olmadım. Böyle bi erkek olsaydım eğer, beni tanıyan kadın benden sonra kimseyle mutlu olamazdı.
Belki de bu sebepten böyle bir erkek hiç yaratılmadı.
'' 
Kaynak;
http://falancahikayeler.tumblr.com/post/35715641164/erkekolsaydim

21 Ekim 2012 Pazar

Uzun Hikaye

''Orası Uzun Hikaye be arkadaş!'' Türk filmelerinden çok nadiren etkilenen biri olarak bu repliği aklımdan çıkaramıyorum...
Tıpkı Dedemin İnsanları filmindeki ''Olsun,onlar da bizim insanımız'' diyen Çetin Tekindor'un canlandırdığı karakterin repliği gibi...




Kazındı aklıma. Belkide ilk defa sinema salonunda ağladığım için. Belki de uzun zamandan sonra ağladığım için. Ya da BELKİ DE güzel hayallere daldığım için.


Filmi izlerken zihnime hakim olan ikinci düşünce de,eski zamanın insanı olmaktı. Geçenlerde de bunu düşündüm ya zaten!

75'lerde ya da en geç 80'lerde doğmuş olsaydım da birçok rock müzik grubunun ilk albümlerini plaklardan dinleme şansını elde etseydim veya Kaybedenler Kulubü'nü bir filmde görüp çok beğenerek değilde,radyolar arasında gezinirken muhabbetini sevdiğim 'standart gecelerin' yoldaşları olarak atayacağım insanlar olarak tanısaydım. Trafiğin az olduğu günlerde yürüyerek halletseydim işlerimi. Ya da ''Bulgaryalı Ali'' gibi o trenden bu trene atlayıp sevdiğim insanla dolaşıp Uzun Hikaye'ler yazsaydım...


Farkına vardığım başka bir şey de Ushan Çakır'ın yer aldığı son iki filmde de kendimi tutamayıp ağlamış olmamdı. (Dedemin İnsanları ve Uzun Hikaye)

Dedemin İnsanları'nı annemle birlikte izlediğim için gözyaşlarımı tutmuştum. Tutmuştum lakin daha sonra içimde biriken acıdan uyuyamamıştım.

Uzun Hikaye'de öyle yapmadım,ağladım,koyverdim ama fayda etmedi. Yine içime dert oldu. Yine düşünceler aldı,yine korkular sardı etrafımı.

Buna ilaveten kalbim bir hüzünlenip bir mesud oluyor,saklamalı mı anlatmalı mı bilinmez ama, ORASI UZUN HİKAYE BE ARKADAŞ...

1 Ekim 2012 Pazartesi

Bizler: "Centilmen Abazanlar"

Öncelikle 'yakın tarihimiz' gençler arası yaşayış biçimi üzerine bir özet geçelim.

80'lerden beri rock'n roll'un doğmasıyla birlikte,çoğu kanı kaynayan genç -veya ergen- hep ''sex,rock'n roll and drugs'' kafasında yaşamıştır/yaşamaktadır da.

Bizler centilmen abazanlarız dedim başlıkta,boru değil,büyük itiraf.
Peki bizi normal abazanlardan ayıran ne?
Günümüz kız-erkek ilişkileri esasen ''pompaya" dayalıdır çok üzgünüm. Buna göre,bizler de birer abazanız,sekse ihtiyacımız var. Evet bu bir ihtiyaç. Ve karşılanmalı da.





Bizler de güzel mekanlarda takıldığımız kızları süzeriz,ooff o neymiş be falan deriz elbette. Ama ağızımızdan da salyalar akmaz. Bakarız,tartarız,çok beğenirsek de gider sohbet etmeye,kontak kurmaya çalışırız. Ve en büyük temennimiz de pompadır.

Bizler kendilerini geliştiren,kitap okuyan,sosyal aktivitelerde bulunan,konserlere giden,tiyatroları takip eden,söyleşilere katılan insanlarız. Aynı zamanda birer inciciyiz. Abaza ve entellektüel insanlarız.
Bakınız ne diyor Freud  ''Hiçbir erkek birlikte olmak istemeyeceği bir kızla yakın arkadaş olmak istemez'' hadi şimdi de ''yok ya biz kardeşiz'' bahanesine sığının 'yalanına soktuklarım'.
Ha peki 'ben kötü bir şey düşünmüyorum,ama isterse de hayır demem'' kafasında insan yok mudur? Vardır. Buna en büyük örnek ben ve arkadaşlarımdır. Karşı taraf istemedikçe biz cinsel şeyleri dile getirmeyiz. Ha düşünür müyüz,orası muallak.

Herkes yapmalı ;



Sıradan erkekler değiliz kısacası. Çünkü saçlarımızı saçma sapan şekillere sokmuyoruz,apaçi kafasında değiliz,her önümüze gelen kıza yavşamıyor,sokaktaki karşı cinse aç hayvan gibi bakmıyoruz. Farklıyız diye de kıçımızı yırtmıyoruz. Sıradan bir ergen genç budur. Bizi zaten yukarıda tarif ettim.
Bknz;  Biz;



Ha,biri de çıkıp derse ki ''ahlaksızsınız bunlar ayıp şeyler.'' E doğrudur. Ama çağımızın gidişatı da kusura bakmayın ama açık açık böyledir. Kültürümüze uymuyor,insanları rahatsız ediyor derseniz sizin bileceğiniz iş.Kartal'a tavuksun demekle tavuk olmaz. (Gerçek değişmez yani)


Bizler neden centilmeniz. Çünkü biz hoşlandığı/aşık olduğu kıza gidip rahat rahat açılamayacak insanlarız. Duygularımızdan utanırız. Zaman içerisinde beni fark etsin aramızda bir şeyler olsun isteriz. Hayır diyen insanı rahatsız etmeyiz. Haddimizi biliriz. Ama lafımızı da esirgemeyiz.

Ayrıca ''biz erkekler için varız,onlar için giyinir süsleniriz'' şeklinde düşünen karşı cinsi de çok pis kınarız.

''Bu erkekler çok odun,değerimizi bilmiyorlar'' diyenlerin ''İlacıyız''.

Bakmayın böyle anlattığıma,bizler kadınlara birer ''seks objesi'' olarak bakmıyoruz. Bizler karşı cinsi adeta TANRILAŞTIRIYORUZ.

Tapıyoruz...

Ve Aşık Olma Döngüsü/Durumu Şekildeki Gibidir..




Dipnot; Freud'un düşüncesine karşı olarak da ''Nietzsche'' nin '' Bu dahil tüm genellemeler yanlıştır'' düşüncesini öne sürebiliriz.

28 Temmuz 2012 Cumartesi

What the hell !?

Bozburun'a gitmek tam bir delilik aslında. Çünkü gitmesi 4,gelmesi de 3 saat sürüyor.

Her neyse,bozburuna gidebilmek için sabahın 5.30'unda uyandım.Güzelce bir duş alıp açıldım. Canım pek istemese de yolda bayılmayayım diye biraz abur cubur tatlı bir şeyler yedim.

Marmaris - Datça yolunun o çok da sevmediğim yokuşunu çıkmak bu sefer 1 saat sürdü -daha önce 1,5'tu.-

Zaten o yokuşu çıktıktan sonra işler keyifli bir hal kazanıyor. Çünkü yol ya düz,ya da yokuş aşağı.
Geçen sefer kamyonun üzerime sürdüğü yere bu sefer biraz korkarak geldim,2-3 saniyede bir arkama dönüp baktım. Eh olur ya. Manyak bir değildir. -Sütten ağızı yanmak da denilebilir benim için-

Değirmenyanı tarafı sisliydi. Yolun en dibinden gittim ki çakılda bisikleti düz tutmak hiç de kolay değil.


Değirmenyanı'nı geçtikten sonra yol ayrımı geliyor. Datça ya da Bozburun - Selimiye...
bknz:
 

Orhaniye yolundan devam ediyoruz. Orhaniye insanı uyuyor,eh normal denilebilir çünkü saat 7.45 henüz. (gülücük)
Orhaniye yolları süper,rahat. Sabah olduğundan boş da. OOOOOHHH MİSSS.

Biraz ilerledikten sonra -2 ya da 3 km sonra- denizi görüyorum. Ve duruyorum tabi,birkaç fotoğraf çekmeliyim.


Neyse devam ediyoruz,burdan sonraki durağımız KIZKUMU zaten pek de bi' mesafe kalmadı.

Martı Yatch Marina'yı geçtikten sonra keyfimiz keyif.
Kızkumunda birkaç fotoğraf çektim ama hiçbiri Kızkumu'nun o yürüme yolunu -denizin ortasındaki kırmızı yol- belli etmedi. Annemin fotoğraf makinası -bknz. dijital ve megapixeli düşük- biraz kötü olduğundan,olmadı tabii. Ah baba ah,fotoğraf makinamı yanına almasaydın güzel şeyler olacaktı.

Her neyse,Kızkumu'ndan sonra TURGUT KÖYÜ var. Turgut Köyü'ne çıkan bir yokuş var ki. Sormayın. Canım çıktı. Ki havada ısınmaya başlamıştı.Saat sekiz buçuğu geçmişti herhalde.

Turgut köyü- Bozburun yol ayrımına geldiğimde saat 9.15'ti.Yokuşu çıkmak zorladı.Epey zorladı.

Şelale ve ondan sonra nihayet Bozburun'daydık. Az kalmıştı yolum. İşin kötü tarafı saat 9.30 ve benim suyum bitti. Evdeki termometreden bu saatlerde havanın 35 derece olduğunu hatırlıyorum hayal meyal.

2 damla su içebilmek için suyun içindeki buzu yaladım (gülücük).

Şelale'yi geçtikten sonra artık ya Bozburun'a varırım ya da döner Şelale'de kahvaltı ederim ordan sonra da Kızkumu'na dönerim dedim.Dememe kalmadı BOZBURUN -SELİMİYE yol tabelasını gördüm. -Yüzümdeki minnet ifadesini görmeliydiniz.-


Her neyse Bozburun'a vardıktan sonra geçirdiğim 5 saati size anlatmayacağım. Deniz süper berraktı.Onu bilin yeter.


Saatler sonra yemeğimi yedikten sonra 16.30 gibi ordan çıktım. Bozburunda bir yokuş var ki akıllara zarar.
3 km ve %20 den fazla eğimi var sanırım.Oraya inmek 2,5 dakikaydı fakat ÇIKMAK!
40 dakikamı aldı. Ve gelirken bütün yol boyunca ne kadar terlediysem,aynı teri o yokuşu çıkarken boşalttım.
Geri dönüş güzeldi. Yokuş aşağı çoğunlukla. Turgut ve Martı Marina'yı saymazsak.

Bisikletime göz kulak olduğun için teşekkürler ^_^
-Ben gidip oynadım bir de bununla-

Burası da kaldığım yer ;


Her neyse. Yola çıktığımda MARMARİS 36 diyordu. Fakat yanlıştı. Başka bir tabelada Bozburun 40 diyordu ve internette de 40 km diyordu.


Bundan sonrası aynı zaten. Kızkumu-Orhaniye-Değirmenyanı-Ev.

En son fotoğrafımda Değirmenyanı girişinden,Marmaris'e kalan yolum.-Sonra fotoğraf çekmedim çünkü bilirsiniz işte,trafik-

Tabii bu nasıl başlık lan diyenler de vardır. O başlık benim bunu yaptığımı duyanların verdiği tepki. :)