30 Haziran 2019 Pazar

#Beş# #Dördünbenparçası# - Yine Doluyor Aşk Odama



"Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında devasa bir böceğe dönüşmüş olarak buldu."  DÖNÜŞME.

“Yaşamaya değen her özel günü sakla, inadına dövüşen bir kuşakla
Sevmeyi bilmeyene yasakla aşkı”

"Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında devasa bir böceğe dönüşmüş olarak buldu."


                2013-2015-2018 ve son olarak 2019. Bir hikaye kaç farklı bölüme ayrılabilir? Her bölümünde, aynı iki karakter nasıl olur da her seferinde farklı iki insan olabilir? Bir hikayeye neden son noktayı koyamazsın; bazen çok tükendiğini hissettiğin anda bile? Bir hikayenin ilk paragrafı nasıl olur da hep aynı kalırken gelişme bölümü sürekli değişim ve gelişim gösterebilir? Bir hikaye içine kaç farklı kişinin daha hikayesi sığabilir ve o kişiler nasıl olur da aslında farklı bir hikaye iken aslında yıllardır yazmaya çalıştığın aynı hikayenin bir parçası, onun geliştiricisi olabilir?

                Kaç şansı vardır insanın?               Bir mi?                 Yoksa aynı şansın içinde birkaç şansın daha var mıdır aslında hep?
Bir gün odanda dolabın arka tarafına sıkışmış numaralı bir sayfa birkaç dörtlük nasıl değiştirebilir hayatının akışını? Hiç düşündün mü? Bazen her şeyin birbirine bağlı, birbirinin destekleyicisi ve yolunun bir parçası olduğunu düşündün mü?
Hiç
Düşündün
?

Birkaç ay öncesinde tamamen tükendiğini, umudunun bittiğini, artık “gelecek-geniş zamanına” dair bir karar verdiğini düşündüğün zamanda, tam da numaralı sayfadaki dörtlükleri buruşturup atmaya karar verdiğinde koca bir çöpün içinde o sayfayı aradın mı hiç? Elinde kalan son şeyin o dörtlüklerin olduğunu fark ettiğin bir an oldu mu hayatında? Hayatının kocaman bir parçasının iki haneli numaralı bir kağıtta yazan dörtlüklere bağlandığını düşündün mü hiç? Kendine yapılmasının temenni ettiğin cenaze töreninin bir provasını o dörtlüklerde yapmak gibi absürt bir eylemde bulundun mu hayatında?

Doğum günü gecende bir simgenin seni yıllardır düşünmediğin bir boşluğa ittiğini fark ettin mi hiç? Boğazındaki düğümü hiç çözmemen gereken bir anda, çözmemen gereken bir kişiyle çözdün ve bundan hiç pişmanlık duymadan uyudun mu hiç? 

“Şiir ve rakılıyım evet”

Hiç sesini çıkarmadan içinde büyüyen bir kıvılcımın koca bir yangına dönüştüğünü fark ettin mi yıllar sonra; ‘her şey için çok geç kaldım’ diye düşünürken.
Hayatında üç tane “telepatik” diyebileceğin bağ kurduğunu, bunun birinin annenle yıllardır oluştuğunu ve bunun en olağan bağ olduğunu, ikincisini ise anarken bile yüreğinde göğsünde kocaman bir acı duyduğunu, can dostlarına/ailene paylaşamadığın, içinde sakladığın ve büyüttüğün bu bağın bu yangının ne kadar kuvvetli olduğunu, son bağını ise aslında birkaç yılda aslında hiç kurmadığını, kurmak istemediğini, bu son; yıllardır kurulmaya çalışılan bağın, o ikinci bağın yanında aslında ne kadar da zayıf olduğunu fark ettiğinde nasıl bakıyordun karşındakine hiç düşündün mü?
“Şu tramvayın uyuz kapı sesi çalmadan içeri girse şimdi nasıl koşarım ki yanına” diye çaresiz hissettin mi kendini? 

“Uyan ve çabuk gel hissediyorum anladığını…”
"Denizde taşlarım sekmedi,
sana yelken açan kağıttan gemilerim yüzmedi.
kimse görmesin diye yıllardır gözyaşımı içtim de,
sana olan susuzluğum hiç bitmedi."

“Life On Mars” dizisinde barmenin söylediği cümleyi kaç kere tekrar ettin kendine?


Nelson(Barmen):Rüyalara Gömülmüş Olarak Dolaşan Pek Çok Adam Gördüm Çünkü Hiç Bir Şey Hissetmiyorlardı,Yaşıyorlar mı?
Sam: Her Sabah Uyanıp Kendime Yaşadığımı Söylüyorum.
Nelson: Hissedebildiğinde,O Zaman Yaşıyorsun Demektir. Hissetmiyorsan Yaşamıyorsun...


                Kaç sabah kendini yaşadığına ikna ettin? Kaç satır, kaç sayfa yazdın? Beş yüz müydü son saydığında? Kaç kez kalemini kenara atıp tekrar yazdın, okuması umuduyla? Dördüncüydü sanırım sonuncusu? Kaçıncısında kabullenmiştin peki aslında bu umutla yazdığını? Hangi yazdaydı, hangi haziran? İkibinonaltı.

                Peki.
                Asıl soru; kaç kadının sesinde, kaç kadının gözlerinde, kaç kadının bakışlarında aradın onu? Neden hep ona benzeyen kadınların peşinden koştun? Üniversiteye girdiği dönemde kaç kez umarım buradadır diye kaç kez aradın okulun bahçesinde, dersliklerinde?

                Kaç sağanak yağmur geçti gözlerin dolu dolu? Kaç kez kızdın kendine? Kaç gece rüyanda gördün de uyandın kan ter içinde? Kaç kez hastalanıp ateşlendiğinde adını sayıkladın onu hiç bilmeyen insanlara?   Koca bir yetmişliği bitirdiğin canlı yayında kimi anlatıyordun aslında dinleyenlere? Kaç defa dokunabildin Sezai Karakoç’un sayfası kıvrık kitabına? 


                “Yarim Haziran” adını ne zaman koymuştun ona gizlice?               İkibinonüç
O kitabı ne zaman vermeyi planlıyordun hatırlıyor musun? İkibinonüçyazında
Yıllar sonra kitabı ellerine aldığı zaman ne hissettiğini unutabilecek misin? Asla.
İstanbul’a ilk kez ne zaman ‘gri’ yakıştırmasını yaptın da ne zaman rengarenk oldu o şehir tekrar? Yıllardır yaşadığın her şeyin aslında aynı hikayenin bir bileşeni olduğunu ne zaman fark ettin? Dün.

“Mavideki ümidim sensin”            2018 yılının şarkısının bu olduğunu ilan etmiştin herkese? Peki neden olduğunu fark ettiğinde kaçı gösteriyordu takvim yaprağı? ocakdokuzikibinondokuz


“Sanki çamurda boğuldum gibi, sanki yokluğunda baya dağıldım gibi ve her zamanki gibi bir tarafımsa dağılıp parçalanmaya hemen hazır gibi…”

                Kaç gün, kaç yıl beklediğini, hayatın seni bu ana kaç zamandır nelerle hazırladığını hiç unutma. Kaç haziran içinde hüzün taşıdığını unutma. Artık bu ve bundan sonraki haziranda kalacağın sessizliğin bir hüzünden kaynaklanmadığını, gözlerini açtığında sana parıltı ile bakan gözlerden hatırla.
Çünkü sen de öyle bakıyorsun.
Haziran sessizliği sonu, ikibinondokuz İstanbul
-K

27 Nisan 2019 Cumartesi

D İ Y A L O G L A R


M.A: Ben sabırsızlanıyorum açıkçası hayat üzerine ne söyleyeceksiniz bugün, gerçekten merak ediyorum.
K.Ç: Yani deneyimlerinden bahsetmeyi düşünüyorum, tabii çünkü bu konuda söyleyebileceğim…
Ölüm üzerine bir şey söyle desen hay hay söyleyeceğim çok şey var ama hayat, bana da yabancı bir şey.
KK 2019/7. Nüsha / 23 Nisan 2019

                                                                                                                                                                          
*Doruk-Haluk-Kenan derse gidilmekte iken Fatih-Leyla ikilisine rastlanır*
F: Kral nabersin ya? Çok yorgun gözüküyorsun
K: İyi diyeyim iyi olayım ya, birkaç haftadır doğru düzgün uyuyamıyorum, dün gece kendimi balkondan aşağı bakarken ‘Kendimi atsam ne kaybederim?’ diye düşünürken buldum yani. İyilik ne kadar iyilik sen hesap et.
*Bu sırada Leyla sözümün ciddiyetinin farkında bana dehşetle bakmakta, Fatih bombayı patlatmaktadır*
F: Valla kanka, kaçıncı kattasın bilmiyorum ama bence hayatını kaybedersin yani bu biraz önemli.
*Herkes kopar haliyle*
K: Doğru valla doğru, niyet de oydu zaten ama hadi bakalım asdfafhjasf
21 Ocak 2019 / Beşiktaş  
                                                                                                                                                                           

*Duruhan okulda sözleşme çevirisi yapmaktadır, işten çıkan ben yanına gelip beraber spora gitmek için işinin bitmesini beklemekteyimdir*
K: Kanka, ben böyle bir şey yapıyorum yine, şirazem kayarsa beni arada silk, toparla.
D: Niye lan?
K: Bu sefer hata yapma lüksüm yok çünkü.
D: Lan oğlum sen zaten yeni toparlamadın mı kendini, uykunu bokunu püsürünü, dengen kayacak yine sonunda biliyorsun dimi?
18 Nisan 2019/ Beşiktaş
                                                                                                                                                                          

*Burcu yeni evine taşınmaktadır, bir süredir boya yapmış olan babası ve sevgilisi ekibine yemek yapmaktayızdır*
B: Eee anlat bakalım, ne oldu, neden olmadı, neymiş sebebi?
K: Bilmiyorum ki, acele ettim galiba
B: Ne şanssız çocuksun lan, çok üzülüyorum biliyor musun sana böyle oldukça, çok iyisin, çok içten hissediyorsun ama bir türlü istediğin gibi olmadı hiç. Ama en çok da ne kötü olur bence, karşına gerçekten yapacaklarını hak eden biri çıktığında yıpranmışlığından kaynaklı olarak kendini verememen.
K: Sevmekten usanmayan bir inatçıyım, dayanırım herhalde o zamana kadar.
*Dakikalarca tek kelime edilmedi, tost makinesindeki ekmeklere bile daldım gittim*

11 Ocak 2019 / Kadıköy- Ev/
                                                                                                                                                                          

K: Ben çok geç olgunlaştım ya, aptal bir çocuktum uzun zamandır bu dönemde yaptığım hatalar yüzünden de haliyle ve haklı olarak problem yaşıyorum.
B: Bana mı anlatıyorsun? 10 yıldır her halini görüyorum, ne kadar kötü olduğunu en iyi ben bilirim lan keko.
Kötüyken de gerçekten çok kötüydün ama ha.
*Bir süre sessizlik*
B: Zaten hiçbir zaman geç olmadan önce fark etmiyor insan, şu an en iyi durumundasın ve hala bir şansın var gibi gözüküyor, iyi kullan.
*Fesleğen diyip saçımı sever*  (Şu kariktatüre ithafen)
23.04.2019 /Kadıköy – HİÇ/
                                                                                                                                                                          

*Ofisten çıkmak üzere hazırlanmışımdır, o sırada gözüm bilgisayara takılır*
M: X ülkeye demirlemiş bizimki, gelsin bakalım Türkiye’ye.
K: (Gülerek) Stalklamaya devam mı?
M: Baktığın zaman yaşıtlarımız eski sevgililerini stalklıyor biz burda oturmuş hep beraber gemi stalklıyoruz. (Gülüşmeler)
26.04.2019 / Beşiktaş

19 Nisan 2019 Cuma

Lahza

İçimde çıkıp sana gelme isteği var
Anın tüm imkansızlıklarına rağmen yolda her şeyin çözüleceği hissi
Gece yağmur yağacakmış, bu sefer ıskalamayız birbirimizi belki

Düşünceli ruh halini hissedebiliyorum
İçimde çekişen bir şeyler var
Gözlerimi kapatsam sana dokunabilecek gibiyim
Gözlerimi kapatsam saçlarını ve kirpiklerini sevdiğim o hayal gerçek olacak gibi...

19.04.19/23:13/İstanbul

20 Şubat 2019 Çarşamba

Yine Gösteri Vakti, Hayat…*

*Pit10 - Kasımpatı*

Sene 2009’du sanıyorum ‘sevmek’ kavramı ile karşılaştığımda. 12 yaşındasın lan ne kadar sevebilirsin sanki? Ergenliğin gelişiydi aslında olan. Ancak duygusal bir çocuk olduğumu keşfetmem sadece üç haftamı almıştı ,o zamanki sevgilimin bir başkasına platonik ‘aşık’ oluşunu ise öğrenmem altı ayı…  Tabii etkisi büyük oldu o zaman, sevmek denen işi zaten yıl olmuş 2019’ken çok başarabildiğim söylenemezken 2009’da ne yapabilirdim ki küçük saf bir çocuk olarak. Aslında bu duyguların ergenliğin etkisi ile sadece “güzeli beğenmek” olduğunu çok sonraları, ergenlikten çıkınca anlayabiliyor insan. 2009’un Kasım ayıydı ilk kez bir kadın için gözyaşı dökmeye başlamam. İlk ve son kilo verdiğim depresyon o üç aylık depresyondu ve her zaman olduğu sınırsız romantikliğim okulda bir derste tökezleyince sona ermişti. ‘Sınıf sonuncusu olmuşsun Kenan, beni hayal kırıklığına uğrattın’ yahu hocam allah aşkına 6. Sınıftaki bir çocuğun matematik sınavından 63 alması seni nasıl hayal kırıklığına uğrattı? Diye soramadım tabii o zaman. Galiba bunu sormak ancak bu olayın gerçekleşmesinden tam olarak üç yıl sonra oldu. Zamanla akıllanıyorum tabii, insan hep bir şeylerden ders alıyor, bugün bile bu böyle devam etmekte, hiç de durmasını istemem. Ailem için de şok olmuştu tabii o dönemde hiçbir başarı belgesi getirememem, aylardır bana sarıla sarıla sakinleştirmeye, ağlamalarımı sonlandırmaya çalışan annem işte o dönem sonunda durumu babama açıkladı. Çünkü ben halihazırda hiçbir açıklama yapamaz durumdaydım, aşık oldum ehe ehe demek çok da iyi bir açıklama olmadığı için böyle mantıklı bir karar da vermiş olabilirim babama karşı. Lâkin korkulan oldu, peder beyler olaya el atarak, kendince bana tedavi uyguladı ancak şöyle bir problem vardı ki babamın problemleri 1970-1980’lerde ergenlik geçirenler veya sözde aşık olanlar için geçerliydi. Haliyle ne oldu, işe yaramadı. Ve bir ergenle iletişim kuramayan babamla aramın bozulması o dönemden sonra başladı. Okulun ikinci döneminde ne olursa olsun o notlar iyi olacaktı, bu kararı ben kendim şahsen vermiştim, ya da babam bana aşılamış da olabilir baskın kişiliği ile bu durum mükemmel bir muamma ve bir başka yazının konusu. İkinci dönemde tanıştım işte kitap ve kalemle, dünyadaki iki kutsalımdır bunlar, beni tanıyanlar bilecektir.  Ve fark ettim ki Özdemir Asaf’lar, Cemal Süreya’lar, Ahmed Arif’ler, Ziya Osman Saba’lar LAN HATTA NAZIM HİKMET bile aynı dertten müzdarip olmuş zamanında, işte böyle de şiirle tanıştım. Çoktan aramızdan ayrılmış olan bu güzel adamlar bana harika birer akıl hocası oldular, başlarda sadece kendi iç sıkıntımı atmaya çabaladığım yazıları yaklaşık iki sene okutmadım hiç kimselere. Sonra bir gün, kendimin yazdığını söylemeden onlarca insana okudum/okuttum, şaşılası bir biçimde herkes çok beğendi, bir süre dalga geçtiklerini düşünerek onların anonim bir yazara olan övgülerine kulak asmadım ve yazmaya devam ettim, sanırım yazımı geliştiren de bu oldu. Bu yüzden teşekkür ederim ilk sevgilime. Artık çok güzel ifade edebiliyorum kendimi yazarken, şiirler yazabiliyorum içimden geçenleri onlar kendi kendine kafiyeli oluyor zaten böyle güzel bir şey kattı bana bu kötü geçmiş üç ay. Ancak sadece bu değildi özgüven inşaatımı başlatan. Harika bir insan olan Türkçe öğretmenim Özkan hoca ile tanıştım. ‘Sen çok iyi bir çocuksun oğlum, çok iyi yerlere geleceksin ama azıcık konuşman gerekiyor oğlum olmaz böyle’ diyordu. (Haliyle o üç ayda hiçkimse işle konuşmayınca konuşmamak gibi bir huy edinmiştim. Tabii Özkan Hoca durur mu, şiire olan ilgimi fark edip yavaş yavaş bana sınıfta şiirler okutmaya, şahsa özel komposizyon ödevleri vermeye, kitap önermeye devam etti. Ve son sınıfta bombayı patlattı. Kırk kişi önünde sesi titreyen tek bir kişinin gözünün içine bakamayan bana diğer Türkçe öğretmenim ile birleşip okulda bir programda sunucu olma görevi verdiler. Olmaz hocam, olur çocuğum; ben yapamam yaparsındı oydu buydu derken, az da biraz tehditle(teşvik), kırk kişi önünde konuşamayan bana üç bin kişinin önünde sunucu olma görevi verildi. Çok değil bir otuz sayfa ezber yapacaktım ve geriye kalan on sekiz kişinin yerini ezberleyecek, onların metnini de ezberleyecek, onların metinlerinin aralarında şiirler okuyacaktım. Peeeeh ne ki… Sabote etmeye çabaladım ama Özkan Hoca benden daha uyanık olduğu için bu çabalarım da bir işe yaramadı. O metinlerin hepsi ezberlendi, o sunum üç bin kişiye yapıldı, o dönem bu işten nefret etmiş utanmış olsam da, bu durumun beni ne kadar harika etkilediğini ancak ve ancak geçen sene 2018’de fark ettim. Artık sadece kalabalığın önünde konuşabilen biri değil, o kalabalığı kontrol de edebilecek bir adam olmuştum.

                Sonrasında liseye geçtim, tabii ki sütten ağızı yanan romantik bir serseri liseye geçene dek başka bir sevgili denemesinde bulunmadı. O dönemde herkes arkadaştı benim için, hatta o dönemde benden hoşlanan birini ancak ve ancak 2016 yazına geldiğimizde tıraş olurken fark ettim. (BANA TABELA LAZIM TABELA SENDEN HOŞLANIYORUM DİYE YAZACAK YOKSA ANLAMAM)

Lisede yine bir başka aşık olma vakası ile karşılaştık. O dönemde okul gazetesinde mükemmel bir rüzgar estiriyorum, ağzım da laf yapmaya başladığı için yavaş yavaş okul gazetesinin başına geçmeye oynuyorum. Bunu fark bir başka Türkçe zümresi hocası olan canım Seval hocam; Özkan hocanın yaptığı hamlelere benzer hamleler ile beni insanlarla iç içe olmaya entegre ediyordu. Rüzgarı arkama almamla beraber okul gazetesinin başına geçerek tek adam yönetimimi kurdum. Daha sonrasında yazı yazmaya doymayan ben ve birkaç arkadaşımla beraber okula bir de dergi çıkarmaya karar verdik. İlk göz ağrım olan ‘Yeraltı’ dergisi. Kuruculuğundan sayfa tasarımından, editörlüğüne, yazarlığına ve hatta ve hatta baskısına kadar kendi uğraşlarımızla yaptığımız bir eserdi bu. Tüm masraflarını kendimizin karşıladığı derginin tabii ki yayın hayatı çok uzun sürmedi. Yazdığımız şeyler muhafazakar olan Eyüp ilçesine biraz fazla gelmişti. Tüm ekiple konuşup dördüncü sayısını çıkardıktan sonra okula güzel bir rest çekerek dergiyi kapattık, uzunca bir süre okul müdürümüz ile uğraşmış olsam da hâlâ gururla arkasında duracağım bir iştir bu. Tabii ki tüm bu hareketli hayatta tanıştığımız onca insan arasında bir kıvırcık hanıma vurulduk deyim yerinde ise. Güzel başladığımız ilişki yine hanımefendi tarafının bir başkasına aşık olması sebebiyle berbat oldu. Tabii ki ben yine inanılmaz romantik bir serseriyim, koşmayı hiç sevmeyen ben, bir gün bu hanımefendiyi bulabilmek için Eyüp’ten Rami’ye çıkan yokuşu Rami tarafından sadece üç dakikada koşmuştum. Ancak her zaman olduğu gibi ve hep söylediğim gibi kırılmış/yıkılmış bir şeyi tamir etmek her zaman sıfırdan yeni bir şeye girişmekten zordur. Zor olanı seçerek ve inanılmaz mükemmel inancım ile ilişkiyi toparlaya çalıştım lâkin bu ilişkinin bana tek getirisi yalan söyleyen bir kadının nasıl söylediğini anlamak ve öfke kontrol problemi dışında bir şey getirmedi. Ancak tüm bu zorluklar her zaman olduğu gibi beni daha güçlü bir insan haline getirdi ve bu boktan zamanlar için bile teşekkür ederim.   Birkaç ay kendimi her şeye kapattım hâliyle, ancak şiirden anlayan, güzel yazılar yazan ve yaptığım esprileri de anlayabilen arada sırada da bayılan garip bir kız beni benden aldı. Sadece üç gün konuştuktan sonra aramızdaki elektriği karlı bir İstanbul gününde, Eyüp’te minik bir parkta itiraf ettim/k. 11.12.13’tü ‘Sevilmek’ kavramıyla tanıştığımda. O dönemde neden olduğunu bilmediğim bayılmalar, ailevi meseleler vesaire ile güzel olabilecek bir şeyi heba ettik birlikte. Uzun süre unutamadığım bir şeydi bu, sonrasındaki barışmalarda ise benim hıyarlıklarım sebebi ile ben her şeyi mahvettim. Bugünki tarih itibariyle kendisinden özür dileyeceğim tek kadın o’dur. Diğer ilişkilerimde hiç kendimi suçlu hissetmedim. 2015’in sonuna dek kendimi sevmeye ve sevilmeye kapattım, o dönemde hiç kimsenin okumadığı kırk altı tane şiir ve yazı yazdım. Sadece #46 numaralı şiiri yayınladım. Bir de o hanımefendiye çok beğendiğim bir şiiri iletebilmek için üç gece içinde üç bin şiir okudum ve bastım, dünya şiir günü bahanesi ile bu güzel şiiri kendisine iletmiştim. Romantik bir serseriyim derken hiç abartmıyorum, hep böyleydim, hep böyle olacağım.

                Takvimdeki yapraklar 2015’in Şubat aylarını gösterirken, çocukluktan beri ufaktan ufaktan beğendiğim ‘çocukluk aşkım’ olarak bilinen kişiye hislerimi itiraf ettim. Ancak her zaman olduğu gibi yanlış bir zamanda geldiğim için insanların hayatına dünyanın en sağlıksız ilişkisi sadece üç ay sürdü. Sanıyorum bu hanımefendi benden korkuyordu çünkü beni sadece sinirli olarak biliyordu. Hâlbuki günaydın mesajında gözlerim parlardı. Tahminimce başka bir şey için ağladığı ancak, hamsterım öldü o yüzden çok üzgünüm diye ağladığı o sabah, onu iyi edebilmek için dünyayı tersine çevirebilirdim. Bir miktar yazık oldu. Ancak içimde ukte olarak kalmadığı için memnunum. O zamanlarda kadınların en çok önem verdiği şeyin ‘güven’ olduğunu zor bir yoldan öğrendim. 2015’in yazlarında ise başka bir hanımefendi ile güzel bir etkileşimimiz oldu ve bu etkileşim üç yıllık benim için rekor bir ilişkiye döndü. Bu dönemde öfke kontrol problemim aşırı saçma düzeye çıktığı için kötü olaylar yaşandı ve ben kendimle alakalı bu problem üzerine odaklanmam gerektiğine ikna edildim. 2015’te başlayan bu sürecin 2019 itibariyle bittiğini gurur duyarak söylemek isterim. Tek büyük kusurumu da böylece tarihe gömmüş oldum. Bu üç yıllık ilişki ise bana, kırılan güvenimin benim gibi aşırı duygusal bir kedi için bile düzeltilemeyeceğini, bir ilişkide güven bittiğinde aslında sevginin ve aşkın da tükendiğini gördüm. Ancak bu ilişkiyi de her zaman yaptığım gibi sadece iyi hatırlayacağım. Çünkü insan başka türlü yaşayamaz ki. Ancak değinmeden geçemeyeceğim bir şey var bu dönemle alakalı, hayatımda hiç tanımadığın bir kişinin ebeveyninin seni nasıl benimseyeceğini, senin karşındaki bu kişiyi hiç kan bağın olmadan da annen yerine koyabileceğini gördüm. Bir annenin şefkatini, affetmesinin ne kadar sınırsız olduğunu, kendi iyiliğini bir kenara bırakıp senin iyiliğine uğraşacağına şahit oldum. Her ne kadar şu anda kendisi ile konuşmaya yüzüm olmasa da bu harika insanın bu dünya üzerinde var olması ve bunu biliyor olmak çok güzel bir şey. İyi ki varsın minnoş seni.

                2018’den bu güne gelene dek sadece kendimi dinledim, içime/özüme döndüm ki kendimdeki eksikleri ve noksanları düzeltebileyim. Bu süreçleri ilk kez 2019 Ocak ayında en yakın iki arkadaşıma anlattım. İLK KEZ. Susmaya olan alışmışlığım ve her şeyi kendi içimde çözme merakım bana nurtopu gibi bir öfke kontrol problemi yaratmıştı. Artık ondan da kurtuldum ve umuyor ve istiyorum ki her şey çok güzel olacak.

20.02.19 – Cafe De Cuba En Casa - BEŞİKTAŞ