"Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında devasa bir böceğe dönüşmüş olarak buldu." DÖNÜŞME.
“Yaşamaya değen her özel günü sakla, inadına dövüşen bir kuşakla
Sevmeyi bilmeyene yasakla aşkı”
Sevmeyi bilmeyene yasakla aşkı”
"Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında devasa bir böceğe dönüşmüş olarak buldu."
2013-2015-2018
ve son olarak 2019. Bir hikaye kaç farklı bölüme ayrılabilir? Her bölümünde,
aynı iki karakter nasıl olur da her seferinde farklı iki insan olabilir? Bir
hikayeye neden son noktayı koyamazsın; bazen çok tükendiğini hissettiğin anda
bile? Bir hikayenin ilk paragrafı nasıl olur da hep aynı kalırken gelişme
bölümü sürekli değişim ve gelişim gösterebilir? Bir hikaye içine kaç farklı
kişinin daha hikayesi sığabilir ve o kişiler nasıl olur da aslında farklı bir
hikaye iken aslında yıllardır yazmaya çalıştığın aynı hikayenin bir parçası,
onun geliştiricisi olabilir?
Kaç
şansı vardır insanın? Bir
mi? Yoksa aynı şansın
içinde birkaç şansın daha var mıdır aslında hep?
Bir gün odanda dolabın arka tarafına sıkışmış numaralı bir
sayfa birkaç dörtlük nasıl değiştirebilir hayatının akışını? Hiç düşündün mü? Bazen her şeyin birbirine bağlı, birbirinin
destekleyicisi ve yolunun bir parçası olduğunu düşündün mü?
Hiç
Düşündün
MÜ
?
Birkaç ay öncesinde tamamen tükendiğini, umudunun bittiğini,
artık “gelecek-geniş zamanına” dair bir karar verdiğini düşündüğün zamanda, tam
da numaralı sayfadaki dörtlükleri buruşturup atmaya karar verdiğinde koca bir
çöpün içinde o sayfayı aradın mı hiç? Elinde kalan son şeyin o dörtlüklerin
olduğunu fark ettiğin bir an oldu mu hayatında? Hayatının kocaman bir
parçasının iki haneli numaralı bir kağıtta yazan dörtlüklere bağlandığını
düşündün mü hiç? Kendine yapılmasının temenni ettiğin cenaze töreninin bir
provasını o dörtlüklerde yapmak gibi absürt bir eylemde bulundun mu hayatında?
Doğum günü gecende bir simgenin seni yıllardır düşünmediğin
bir boşluğa ittiğini fark ettin mi hiç? Boğazındaki düğümü hiç çözmemen gereken
bir anda, çözmemen gereken bir kişiyle çözdün ve bundan hiç pişmanlık duymadan
uyudun mu hiç?
“Şiir ve rakılıyım evet”
Hiç sesini çıkarmadan içinde büyüyen bir kıvılcımın koca bir
yangına dönüştüğünü fark ettin mi yıllar sonra; ‘her şey için çok geç kaldım’
diye düşünürken.
Hayatında üç tane “telepatik”
diyebileceğin bağ kurduğunu, bunun birinin annenle yıllardır oluştuğunu ve
bunun en olağan bağ olduğunu, ikincisini ise anarken bile yüreğinde göğsünde
kocaman bir acı duyduğunu, can dostlarına/ailene paylaşamadığın, içinde
sakladığın ve büyüttüğün bu bağın bu yangının ne kadar kuvvetli olduğunu, son
bağını ise aslında birkaç yılda aslında hiç kurmadığını, kurmak istemediğini,
bu son; yıllardır kurulmaya çalışılan bağın, o ikinci bağın yanında aslında ne
kadar da zayıf olduğunu fark ettiğinde nasıl bakıyordun karşındakine hiç
düşündün mü?
“Şu tramvayın uyuz
kapı sesi çalmadan içeri girse şimdi nasıl koşarım ki yanına” diye çaresiz
hissettin mi kendini?
“Uyan ve çabuk gel hissediyorum anladığını…”
"Denizde taşlarım sekmedi,
sana yelken açan kağıttan gemilerim yüzmedi.
kimse görmesin diye yıllardır gözyaşımı içtim de,
sana olan susuzluğum hiç bitmedi."
sana yelken açan kağıttan gemilerim yüzmedi.
kimse görmesin diye yıllardır gözyaşımı içtim de,
sana olan susuzluğum hiç bitmedi."
“Life On Mars” dizisinde barmenin söylediği cümleyi kaç kere
tekrar ettin kendine?
Nelson(Barmen):Rüyalara
Gömülmüş Olarak Dolaşan Pek Çok Adam Gördüm Çünkü Hiç Bir Şey Hissetmiyorlardı,Yaşıyorlar
mı?
Sam: Her Sabah Uyanıp Kendime Yaşadığımı Söylüyorum.
Nelson: Hissedebildiğinde,O Zaman Yaşıyorsun Demektir. Hissetmiyorsan Yaşamıyorsun...
Sam: Her Sabah Uyanıp Kendime Yaşadığımı Söylüyorum.
Nelson: Hissedebildiğinde,O Zaman Yaşıyorsun Demektir. Hissetmiyorsan Yaşamıyorsun...
Kaç
sabah kendini yaşadığına ikna ettin? Kaç satır, kaç sayfa yazdın? Beş yüz müydü
son saydığında? Kaç kez kalemini kenara atıp tekrar yazdın, okuması umuduyla? Dördüncüydü
sanırım sonuncusu? Kaçıncısında kabullenmiştin peki aslında bu umutla
yazdığını? Hangi yazdaydı, hangi haziran? İkibinonaltı.
Peki.
Asıl
soru; kaç kadının sesinde, kaç kadının gözlerinde, kaç kadının bakışlarında
aradın onu? Neden hep ona benzeyen kadınların peşinden koştun? Üniversiteye
girdiği dönemde kaç kez umarım buradadır diye kaç kez aradın okulun bahçesinde,
dersliklerinde?
Kaç
sağanak yağmur geçti gözlerin dolu dolu? Kaç kez kızdın kendine? Kaç gece
rüyanda gördün de uyandın kan ter içinde? Kaç kez hastalanıp ateşlendiğinde
adını sayıkladın onu hiç bilmeyen insanlara? Koca
bir yetmişliği bitirdiğin canlı yayında kimi anlatıyordun aslında dinleyenlere?
Kaç defa dokunabildin Sezai Karakoç’un
sayfası kıvrık kitabına?
“Yarim
Haziran” adını ne zaman koymuştun ona gizlice? İkibinonüç
O kitabı ne zaman vermeyi planlıyordun hatırlıyor musun? İkibinonüçyazında
Yıllar sonra kitabı ellerine aldığı zaman ne hissettiğini
unutabilecek misin? Asla.
İstanbul’a ilk kez ne zaman ‘gri’ yakıştırmasını yaptın da
ne zaman rengarenk oldu o şehir tekrar? Yıllardır yaşadığın her şeyin aslında aynı
hikayenin bir bileşeni olduğunu ne zaman fark ettin? Dün.
“Mavideki ümidim
sensin” 2018 yılının şarkısının bu olduğunu ilan
etmiştin herkese? Peki neden olduğunu fark ettiğinde kaçı gösteriyordu takvim
yaprağı? ocakdokuzikibinondokuz
“Sanki çamurda boğuldum gibi, sanki yokluğunda baya dağıldım gibi ve
her zamanki gibi bir tarafımsa dağılıp parçalanmaya hemen hazır gibi…”
Kaç
gün, kaç yıl beklediğini, hayatın seni bu ana kaç zamandır nelerle
hazırladığını hiç unutma. Kaç haziran içinde hüzün taşıdığını unutma. Artık bu
ve bundan sonraki haziranda kalacağın sessizliğin bir hüzünden
kaynaklanmadığını, gözlerini açtığında sana parıltı ile bakan gözlerden
hatırla.
Çünkü sen de öyle
bakıyorsun.
Haziran sessizliği
sonu, ikibinondokuz İstanbul
-K