Sene 2009’du sanıyorum ‘sevmek’
kavramı ile karşılaştığımda. 12 yaşındasın lan ne kadar sevebilirsin sanki?
Ergenliğin gelişiydi aslında olan. Ancak duygusal bir çocuk olduğumu keşfetmem
sadece üç haftamı almıştı ,o zamanki sevgilimin bir başkasına platonik ‘aşık’
oluşunu ise öğrenmem altı ayı… Tabii
etkisi büyük oldu o zaman, sevmek denen işi zaten yıl olmuş 2019’ken çok
başarabildiğim söylenemezken 2009’da ne yapabilirdim ki küçük saf bir çocuk
olarak. Aslında bu duyguların ergenliğin etkisi ile sadece “güzeli beğenmek”
olduğunu çok sonraları, ergenlikten çıkınca anlayabiliyor insan. 2009’un Kasım
ayıydı ilk kez bir kadın için gözyaşı dökmeye başlamam. İlk ve son kilo
verdiğim depresyon o üç aylık depresyondu ve her zaman olduğu sınırsız
romantikliğim okulda bir derste tökezleyince sona ermişti. ‘Sınıf sonuncusu olmuşsun
Kenan, beni hayal kırıklığına uğrattın’ yahu hocam allah aşkına 6. Sınıftaki bir
çocuğun matematik sınavından 63 alması seni nasıl hayal kırıklığına uğrattı? Diye
soramadım tabii o zaman. Galiba bunu sormak ancak bu olayın gerçekleşmesinden
tam olarak üç yıl sonra oldu. Zamanla akıllanıyorum tabii, insan hep bir
şeylerden ders alıyor, bugün bile bu böyle devam etmekte, hiç de durmasını
istemem. Ailem için de şok olmuştu tabii o dönemde hiçbir başarı belgesi
getirememem, aylardır bana sarıla sarıla sakinleştirmeye, ağlamalarımı
sonlandırmaya çalışan annem işte o dönem sonunda durumu babama açıkladı. Çünkü
ben halihazırda hiçbir açıklama yapamaz durumdaydım, aşık oldum ehe ehe demek
çok da iyi bir açıklama olmadığı için böyle mantıklı bir karar da vermiş
olabilirim babama karşı. Lâkin korkulan oldu, peder beyler olaya el atarak,
kendince bana tedavi uyguladı ancak şöyle bir problem vardı ki babamın
problemleri 1970-1980’lerde ergenlik geçirenler veya sözde aşık olanlar için
geçerliydi. Haliyle ne oldu, işe yaramadı. Ve bir ergenle iletişim kuramayan
babamla aramın bozulması o dönemden sonra başladı. Okulun ikinci döneminde ne
olursa olsun o notlar iyi olacaktı, bu kararı ben kendim şahsen vermiştim, ya
da babam bana aşılamış da olabilir baskın kişiliği ile bu durum mükemmel bir
muamma ve bir başka yazının konusu. İkinci dönemde tanıştım işte kitap ve kalemle,
dünyadaki iki kutsalımdır bunlar, beni tanıyanlar bilecektir. Ve fark ettim ki Özdemir Asaf’lar, Cemal
Süreya’lar, Ahmed Arif’ler, Ziya Osman Saba’lar LAN HATTA NAZIM HİKMET bile
aynı dertten müzdarip olmuş zamanında, işte böyle de şiirle tanıştım. Çoktan aramızdan
ayrılmış olan bu güzel adamlar bana harika birer akıl hocası oldular, başlarda
sadece kendi iç sıkıntımı atmaya çabaladığım yazıları yaklaşık iki sene
okutmadım hiç kimselere. Sonra bir gün, kendimin yazdığını söylemeden onlarca
insana okudum/okuttum, şaşılası bir biçimde herkes çok beğendi, bir süre dalga
geçtiklerini düşünerek onların anonim bir yazara olan övgülerine kulak asmadım
ve yazmaya devam ettim, sanırım yazımı geliştiren de bu oldu. Bu yüzden
teşekkür ederim ilk sevgilime. Artık çok güzel ifade edebiliyorum kendimi
yazarken, şiirler yazabiliyorum içimden geçenleri onlar kendi kendine kafiyeli
oluyor zaten böyle güzel bir şey kattı bana bu kötü geçmiş üç ay. Ancak sadece
bu değildi özgüven inşaatımı başlatan. Harika bir insan olan Türkçe öğretmenim
Özkan hoca ile tanıştım. ‘Sen çok iyi bir çocuksun oğlum, çok iyi yerlere
geleceksin ama azıcık konuşman gerekiyor oğlum olmaz böyle’ diyordu. (Haliyle o
üç ayda hiçkimse işle konuşmayınca konuşmamak gibi bir huy edinmiştim. Tabii
Özkan Hoca durur mu, şiire olan ilgimi fark edip yavaş yavaş bana sınıfta
şiirler okutmaya, şahsa özel komposizyon ödevleri vermeye, kitap önermeye devam
etti. Ve son sınıfta bombayı patlattı. Kırk kişi önünde sesi titreyen tek bir
kişinin gözünün içine bakamayan bana diğer Türkçe öğretmenim ile birleşip
okulda bir programda sunucu olma görevi verdiler. Olmaz hocam, olur çocuğum;
ben yapamam yaparsındı oydu buydu derken, az da biraz tehditle(teşvik), kırk
kişi önünde konuşamayan bana üç bin kişinin önünde sunucu olma görevi verildi.
Çok değil bir otuz sayfa ezber yapacaktım ve geriye kalan on sekiz kişinin
yerini ezberleyecek, onların metnini de ezberleyecek, onların metinlerinin
aralarında şiirler okuyacaktım. Peeeeh ne ki… Sabote etmeye çabaladım ama Özkan
Hoca benden daha uyanık olduğu için bu çabalarım da bir işe yaramadı. O
metinlerin hepsi ezberlendi, o sunum üç bin kişiye yapıldı, o dönem bu işten
nefret etmiş utanmış olsam da, bu durumun beni ne kadar harika etkilediğini
ancak ve ancak geçen sene 2018’de fark ettim. Artık sadece kalabalığın önünde
konuşabilen biri değil, o kalabalığı kontrol de edebilecek bir adam olmuştum.
Sonrasında
liseye geçtim, tabii ki sütten ağızı yanan romantik bir serseri liseye geçene
dek başka bir sevgili denemesinde bulunmadı. O dönemde herkes arkadaştı benim
için, hatta o dönemde benden hoşlanan birini ancak ve ancak 2016 yazına
geldiğimizde tıraş olurken fark ettim. (BANA TABELA LAZIM TABELA SENDEN
HOŞLANIYORUM DİYE YAZACAK YOKSA ANLAMAM)
Lisede yine bir başka aşık olma vakası ile karşılaştık. O
dönemde okul gazetesinde mükemmel bir rüzgar estiriyorum, ağzım da laf yapmaya
başladığı için yavaş yavaş okul gazetesinin başına geçmeye oynuyorum. Bunu fark
bir başka Türkçe zümresi hocası olan canım Seval hocam; Özkan hocanın yaptığı
hamlelere benzer hamleler ile beni insanlarla iç içe olmaya entegre ediyordu. Rüzgarı
arkama almamla beraber okul gazetesinin başına geçerek tek adam yönetimimi
kurdum. Daha sonrasında yazı yazmaya doymayan ben ve birkaç arkadaşımla beraber
okula bir de dergi çıkarmaya karar verdik. İlk göz ağrım olan ‘Yeraltı’
dergisi. Kuruculuğundan sayfa tasarımından, editörlüğüne, yazarlığına ve hatta
ve hatta baskısına kadar kendi uğraşlarımızla yaptığımız bir eserdi bu. Tüm
masraflarını kendimizin karşıladığı derginin tabii ki yayın hayatı çok uzun
sürmedi. Yazdığımız şeyler muhafazakar olan Eyüp ilçesine biraz fazla gelmişti.
Tüm ekiple konuşup dördüncü sayısını çıkardıktan sonra okula güzel bir rest
çekerek dergiyi kapattık, uzunca bir süre okul müdürümüz ile uğraşmış olsam da
hâlâ gururla arkasında duracağım bir iştir bu. Tabii ki tüm bu hareketli
hayatta tanıştığımız onca insan arasında bir kıvırcık hanıma vurulduk deyim
yerinde ise. Güzel başladığımız ilişki yine hanımefendi tarafının bir başkasına
aşık olması sebebiyle berbat oldu. Tabii ki ben yine inanılmaz romantik bir
serseriyim, koşmayı hiç sevmeyen ben, bir gün bu hanımefendiyi bulabilmek için
Eyüp’ten Rami’ye çıkan yokuşu Rami tarafından sadece üç dakikada koşmuştum. Ancak
her zaman olduğu gibi ve hep söylediğim gibi kırılmış/yıkılmış bir şeyi tamir
etmek her zaman sıfırdan yeni bir şeye girişmekten zordur. Zor olanı seçerek ve
inanılmaz mükemmel inancım ile ilişkiyi toparlaya çalıştım lâkin bu ilişkinin
bana tek getirisi yalan söyleyen bir kadının nasıl söylediğini anlamak ve öfke
kontrol problemi dışında bir şey getirmedi. Ancak tüm bu zorluklar her zaman
olduğu gibi beni daha güçlü bir insan haline getirdi ve bu boktan zamanlar için
bile teşekkür ederim. Birkaç ay kendimi
her şeye kapattım hâliyle, ancak şiirden anlayan, güzel yazılar yazan ve
yaptığım esprileri de anlayabilen arada sırada da bayılan garip bir kız beni
benden aldı. Sadece üç gün konuştuktan sonra aramızdaki elektriği karlı bir
İstanbul gününde, Eyüp’te minik bir parkta itiraf ettim/k. 11.12.13’tü ‘Sevilmek’
kavramıyla tanıştığımda. O dönemde neden olduğunu bilmediğim bayılmalar, ailevi
meseleler vesaire ile güzel olabilecek bir şeyi heba ettik birlikte. Uzun süre
unutamadığım bir şeydi bu, sonrasındaki barışmalarda ise benim hıyarlıklarım
sebebi ile ben her şeyi mahvettim. Bugünki tarih itibariyle kendisinden özür
dileyeceğim tek kadın o’dur. Diğer ilişkilerimde hiç kendimi suçlu hissetmedim.
2015’in sonuna dek kendimi sevmeye ve sevilmeye kapattım, o dönemde hiç kimsenin
okumadığı kırk altı tane şiir ve yazı yazdım. Sadece #46 numaralı şiiri yayınladım.
Bir de o hanımefendiye çok beğendiğim bir şiiri iletebilmek için üç gece içinde
üç bin şiir okudum ve bastım, dünya şiir günü bahanesi ile bu güzel şiiri
kendisine iletmiştim. Romantik bir serseriyim derken hiç abartmıyorum, hep
böyleydim, hep böyle olacağım.
Takvimdeki
yapraklar 2015’in Şubat aylarını gösterirken, çocukluktan beri ufaktan ufaktan
beğendiğim ‘çocukluk aşkım’ olarak bilinen kişiye hislerimi itiraf ettim. Ancak
her zaman olduğu gibi yanlış bir zamanda geldiğim için insanların hayatına
dünyanın en sağlıksız ilişkisi sadece üç ay sürdü. Sanıyorum bu hanımefendi
benden korkuyordu çünkü beni sadece sinirli olarak biliyordu. Hâlbuki günaydın
mesajında gözlerim parlardı. Tahminimce başka bir şey için ağladığı ancak,
hamsterım öldü o yüzden çok üzgünüm diye ağladığı o sabah, onu iyi edebilmek
için dünyayı tersine çevirebilirdim. Bir miktar yazık oldu. Ancak içimde ukte
olarak kalmadığı için memnunum. O zamanlarda kadınların en çok önem verdiği
şeyin ‘güven’ olduğunu zor bir yoldan öğrendim. 2015’in yazlarında ise başka
bir hanımefendi ile güzel bir etkileşimimiz oldu ve bu etkileşim üç yıllık
benim için rekor bir ilişkiye döndü. Bu dönemde öfke kontrol problemim aşırı
saçma düzeye çıktığı için kötü olaylar yaşandı ve ben kendimle alakalı bu
problem üzerine odaklanmam gerektiğine ikna edildim. 2015’te başlayan bu
sürecin 2019 itibariyle bittiğini gurur duyarak söylemek isterim. Tek büyük
kusurumu da böylece tarihe gömmüş oldum. Bu üç yıllık ilişki ise bana, kırılan güvenimin
benim gibi aşırı duygusal bir kedi için bile düzeltilemeyeceğini, bir ilişkide
güven bittiğinde aslında sevginin ve aşkın da tükendiğini gördüm. Ancak bu
ilişkiyi de her zaman yaptığım gibi sadece iyi hatırlayacağım. Çünkü insan
başka türlü yaşayamaz ki. Ancak değinmeden geçemeyeceğim bir şey var bu dönemle
alakalı, hayatımda hiç tanımadığın bir kişinin ebeveyninin seni nasıl
benimseyeceğini, senin karşındaki bu kişiyi hiç kan bağın olmadan da annen
yerine koyabileceğini gördüm. Bir annenin şefkatini, affetmesinin ne kadar
sınırsız olduğunu, kendi iyiliğini bir kenara bırakıp senin iyiliğine
uğraşacağına şahit oldum. Her ne kadar şu anda kendisi ile konuşmaya yüzüm
olmasa da bu harika insanın bu dünya üzerinde var olması ve bunu biliyor olmak
çok güzel bir şey. İyi ki varsın minnoş seni.
2018’den
bu güne gelene dek sadece kendimi dinledim, içime/özüme döndüm ki kendimdeki
eksikleri ve noksanları düzeltebileyim. Bu süreçleri ilk kez 2019 Ocak ayında
en yakın iki arkadaşıma anlattım. İLK KEZ. Susmaya olan alışmışlığım ve her
şeyi kendi içimde çözme merakım bana nurtopu gibi bir öfke kontrol problemi
yaratmıştı. Artık ondan da kurtuldum ve umuyor ve istiyorum ki her şey çok
güzel olacak.
20.02.19 – Cafe De Cuba En Casa - BEŞİKTAŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder