19 Aralık 2018 Çarşamba

Bir Düş Görmek Ister Misin?


Beklenmedik anda olan güzel olayları her zaman sevmişimdir, sanıyorum seni de hayatımda koyduğum yer tam olarak böyle bir yer. Hiç beklemeden olan ve de hep olmasını istediğim-dilediğim...

Niçin bilmiyorum ancak sana dair en ufak düşünce içimi kıpır kıpır ediyor, anlam veremediğim, kendimin dahi hala garip karşıladığı bir heyecan kaplıyor içimi.
Galiba "ben yandım selamet olsun diğerlerine"
Hem öyle ki;
Hiçbir eli böyle sıkıca tutmak istemedim, sanki kaçacak munzur küçük bir çocukmuşsuncasına elini hiç bırakmamak geçiyor içimden..

Gülüşüne sarılabilmek mümkün olsa idi şayet, dünya böyle bir sarılmayı daha önce hiç görmemiş olurdu...

Bu şehrin yağmurlarını sevdiğim gibi seviyorum seni, sağanak üşütebilecek, seni hasta edebilecek bir yağmuru sever gibi seviyorum..
Kar düşüp her yer bembeyaz olduğunda yine aklıma ilk sen geleceksin...

Güzel bir şiirin(Atilla İlhan -Aysel mesela) içerisindeki vurucu cümle gibi seviyorum seni, her şeye bakışımı değiştirebilecek gücünü...
Köprücük kemiğini izlemeyi seviyorum mesela, bir sanat eserini izler gibi...

Ikimizi birden üşütecek İstanbul rüzgarlarını seveceğim gibi seviyorum seni, özgürlüğün ve mutluluğun diğer adı oluşunu...
Uykuya dalarken düşenceni seviyorum mesela, insan dediğin ancak bu kadar huzurla uyuyabilir çünkü...
Rüyalarda görmeyi seviyorum mesela seni, özlem gidermenin en güzel yeri...
Ve en çok da, düşüncen ile uyanmayı seviyorum, her güne güzel bir umut oluşunu seviyorum.

19.12.2018 - Beşiktaş/Zincirlikuyu/Levent

14 Temmuz 2018 Cumartesi

“Temmuz Gelir Giderken”



Kuşlar ötüyor, kediler uyanıyor, güneş doğuyor. Gün yeni başlıyor ve insanlar uyanıyor, ben ise henüz ne yaptımsa uykudan bir damla bile almamış durumdayım. Birkaç saatin sonunda uyuyamacağımı kabul ederek yataktan çıkıyorum. Balkona çıkıp üç sularında tam olarak yarısında kenara atıp söndürdüğüm sigarayı tekrar yakıyor ve bitiyorum. Lakin kesmiyor, paket açılıyor, tekrar çakmağın çıt çıt sesi ve bir tane daha yanıyor. 

             O sırada sokaktaki kedilerin birbirleri ile oynayışlarını ve yoldan geçen bir adamın (tıpkı benim gece yarısı yaptığım gibi) onlara bakarak gülümsediğini görüyorum. Hafif bir tebessüm ile büyük bir duman alıyorum. Ve o an fark ediyorum ki;
             Aslında  her şeyi hatırlıyoruz. Sadece işimize gelmediği zaman hatırlamıyorum, çok içmiştim hatırlamıyorum ki diyoruz. Bunun ayırdına vardığımda kaybettiğim bir başka şeyi de anlıyorum. Neyse ki haftasonundayız, gidilecek bir iş, yapılacak şeyler yok.
Bu durumun verdiği rahatlıkla yazmaya başlıyorum. Günlerin takibini kaçıralı bir süre oldu,lâkin buna henüz takılmıyorum.
An itibariyle beni iyice tanımış bir mesaj geliyor ‘Sen kendin yapmayıp biraz da karşıdan bekliyorsun, güven sağlamaya çalışırken inadın ve gururun yüzünden (gurur kısmına katılmıyorum) sürekli güveni kırıyorsun, aslında bir şey yokken sanki bir şey varmış kadar abartıyorsun’ (bu kısma da katılmıyorum çünkü bir şeye darıldı-üzüldü isem orada bir şey var demektir, en azından ben karşımdaki için böyle yapmaya çalışıyorum)


Evet, ben önce karşıdan bekliyorum ve bunun sebebinin de korkularım olduğunu biliyorum, farkındayım ama adı üstünde korku lan bu, ne yapabilirim. Önce beni kazanın, bana bir güven verin, korkuyorum güvenemiyorum çünkü ne zaman kendimi açsam canım acıdı, elimde değil artık, ben izin versem bilinçaltım buna izin vermiyor. Çözümünü bilsem gerçekten çözerdim. Bu son cümle de benden çok duyulur, çünkü öyledir, çözebilirsem çözerim.


Şimdi bu hatırlama mevzuuna dönecek olursak, işimize gelmeyeni hatırlamıyoruz, çünkü kendimizi koruyoruz ve bu arada gerçekten kendini bir yalan ile korumaya çalışan herkes bir asalak, aptaldır. Aksini iddia eden yalancı bir kevaşedir. (AHA VALLAHA DA DEDİM)
Ve tam olarak bu sebeple, gerçekler yüzüne vurulduğunda ne kadar acı olsa da gerçeği duyduğu için sevinebilen acayip adam bendeniz, çok mutluyum. Çünkü herkesin tatlı yalanları sevdiğini biliyorum. Ve yine bu yüzden benden bir yalan duymayacaksınız, çünkü umurumda değil. Gerçeği kaldıramayacak, bundan korkacak insanın benimle bir sohbeti olmasa da olur. Kendine faydan yok hıyar, bana mı olacak!
Fark ettim de bu yazıda biraz sert gidiyorum, uykusuzluğuma, huysuzluğuma, asabiyetime ve de kafama takılanlara verin.  Henüz ilaç vaktim gelmedi :P


Bazı durumlarda kendim gibi olmayı o kadar çok istiyorum ki anlatamam. Mesela sevmek, sevmek istiyorum lan ben. Sevmek ve sevilmek. Bundan güzel bir şey olabilir mi ya?
Sonra noluyor, tabii ki seviyorum. Kendim gibi oluyorum, anlayışlı, güven veren, seven, iltifat eden, şiir yazan, sürpriz yapan, önemseyen, merak eden falan da filan.
Ama gelin görün ki noluyor?      YÜZ BULUNUYOR.
Beni rahatsız eden bazı hareketler oluyor, sonra diyorum ki ‘insanız, yaparız’; sonrasında oturuyorum konuşuyorum, hem de nasıl biliyor musunuz?! BİLALE ANLATIR GİBİ TANE TANE TEK TEK DİYORUM BAK BENİ BU BU ÜZDÜ,BU BU RAHATSIZ ETTİ, LÜTFEN BU OLMASIN TEKRAR.

GUESS WHAT!                                                                Tekrar oluyor!

Sonrasında ben biraz daha üzülüyorum, geriliyorum, ketum, duygusal, şüpheci, güven problemi olan kişiliğim başlıyor kafamdaki kurtları ‘Güle güle büyütmeye’ (Al içine kurt düşürdüm güle güle büyüt sözüne bir atıf)
Sonra şanslıysak eğer, (ki henüz olamadık bakalım olacak mıyız) tekrar konuşup bu olayın tekrarının olmaması konusunda anlaşıyoruz, ve olmuyor. Ütopik hayalimde olmuyor. Böyle bir durumda sonsuza dek mutlu yaşadılar diyerek sahneyi kapatabiliyoruz.

Fakat gerçek hayatta tekrar tekrar oluyor. Sonra ben iyice sessizleşiyorum, güvenim yavaş yavaş kemiriliyor, sabrımı tamamen kendi kendime; kendi kurduğum şeylerle tüketiyorum. Sonrası malum iç savaş. Ve böylece döngü devam ediyor.
Kırıyor, yakıyor, yıkıyor, parçalıyorum, zarar veriyorum ta ki düzeltilemez hale gelene dek.
Gel zaman git zaman yaptığımın yanlış olduğunun farkına varıyorum, kendime kızıyorum, sonra acıyorum, sonra ders alıyorum, sonra başka bir hassas noktama biri yine aynı şekilde temas ediyor.
Ben neden bu döngüde dolanıp duruyorum yahu yeter.


Yani özetle, ben her şeyi verdiğimde alın ve onu koruyun. Sonrasında ben bile geri getiremiyorum, orada çok ince bir nokta var, büyükler bam teli demiş, basmayın oraya…
Saçlarım gri oldu yirmi birimde, sanıyorum artık hiç uyku kalmadı gözlerimde.
Ben çay demlemeye gidiyorum, bu yazıları da silerim ben sonra biliyorum..
06:45
(Yine güzel bir tesadüf olarak altıkırkbeş olması)


Bazen, Bazı, Böyle


01:32
   “Kalbime sormasını çocuktan benimsedim”
Sanıyorum bu konuda büyük bir hata ettim, çünkü birinci sefer tesadüf, ikinci sefer hata, üçüncü sefer ise aptallık diyorum hep.     Lâkin bu kaçıncı inanın ben de bilmiyorum. On civarı olabilir diye düşünmekte ancak buna şu an itibariyle takılmamaktayım. Halihazırda başka bir yerde takılmış durumdayım. 
Peki neden “akıllanmıyorum” (öyle diyelim) ?

Sanıyorum kendime ve herkese söylediğim gibi ‘Her insan başka bir hikaye, her insan başka bir deniz ve roman’ dediğim için. Herkesin farklı olduğuna kendimi inandırıyorum; ancak, gerçekten öyle mi?
Henüz bu soruya cevap bulamadım ( bu da demek oluyor ki bir süre daha akıllanmadım, belki birkaç bardak sonra işler değişebilir, söz veremiyorum) #np  Umut Adan – Güvercin Şarkısı
Ancak cevabı aramaktayım, ki bu hâlim beni tanıyanlar tarafından pek sevilmez, biraz her şeyin askıda kaldığı, duyguların donduğu, mantığımın kontrolünü tekrar sağlamaya çalıştığım, sessizleşilen, çok düşünülen ama az konuşulan, müzik ve kitapla buluşulan bir an.
             Çünkü böyle durumlarda kararsızlığıma etki edecek bir cümle çıkıyor o güzel şarkılardan ( bu da bir nevi duygusallık olarak yorumlanabilir, kararsızım) 

(“Güzel seven, sevap sever, sevabı müjdeler olsam”) --> (Sonrasında kesin üzüldüm, net)
Değiştiremeyeceğim şeyler yapmışımdır, hepsi benim hikayemdir, hepsi bendir. Hiçbirini inkar etmedim, hiçbirinden kaçmadım ( en azından artık kaçmıyorum). Ancak bu noktaya pekçok şeyi yıkarak, yakarak, kırarak ve yok ederek; sonunda da en çok üzülen ben olarak geldim. Öyledir; çünkü böyle olmuştur hep, olacaktır da. Üzülmeden öğrenemediğimiz gerçeğini üzülerek öğrendim.


“Sensizim diyenlere güven biraz, ah! Aşkın yanından ben de geçtim!”
Şu anda yukarıda bahsettiğim sorularıma cevap veren şarkı satırlarını yazıyorum, hani merak edip de bakan varsa zaten az çok çakmıştır da, yine de gözünüze gözünüze sokayım dedim. Anlamıyorsunuz sonra.
Kaldı ki bunun da benle alakalı olduğunu düşünmüyorum, kendimi her zaman anlatmaya çalışıyorum, açıksözlüyüm,  neysem oyum; ancak yanılıyorum. Hiçbir zaman neysem o olamadım, çünkü her zaman karşımdakinin beni gördüğü kadardım, ki bu durumdan rahatsızım. Beni soktuğunuz/sokmaya çalıştığınız kalıp olamıyorum, lâkin beni olduğum gibi kabul etmediğinizi, uzaklaştığınızı da biliyorum. Umuyorum ‘beyaz adam” bir gün dürüstlüğün, düşündüğünü söylemenin, en çok da bunu yapan kişinin ‘iyi’ olduğunu anlayacak. O zamana kadar ben yılmaz; yozlaşmazsam eğer.

             Biraz yoruldum bu sebeplerle, verdiğim şeyi geri istiyorum çok zor bir şey değil. Verirseniz bir gün, daha fazlasını alacaksınız. Ve ben günün sonunda sadece şiir yazıyor olacağım. Bir fotoğrafa bakarak gülüyor olacağım, sesinizle rahatlıyor, enerji doluyor olacağım.
                                        O güne kadar biraz buruk, sessiz ve soğuk yoluma devam edeceğim. Çünkü hikayem; küllerim Akdeniz ve Ege’nin kesiştiği yere dökülene dek devam edecek, bir yazımlık bu “hayat” denen hikayeyi güzel yaşamaya inat etmiş durumdayım…
                                                                                                       tüm zorluklara rağmen!
         02:09 İstanbul Sokakları

5 Temmuz 2018 Perşembe

Düş...tüm


Bulutların ardında batmaya yüz tutmuş güneş,
Parıldayan bir ışık, göz kapaklarıma vuran
Beni çağıran bir an,
Lâkin durmamı engelleyen bir düşünce
Düş-ünce aklıma sen;
Sen fikri alıkoydu, beni
Çekiştirdi ruhumu sen fikri
Ve yol;
Çiçekli, sanki sana gidiyorum gibi!
Ya da gelişine hazırlanıyorlar gibi..

Bu kaotik şehir bile güzel olabilir
Belki;
Aynı günbatımını fotoğraflarsak beraber


Ruhumu çekiştiriyor!
Sen
fikri;
bile
güzel
.
.
.
                                                                                                                                      22:12

"Bir sözünle yanar geceler"