Günümüz ilişkilerinin damdan düşercesine başlamasını reddediyorum.
Bahsettiğim hızlı başlaması falan değil. Hızlı başlasın daha güzeldir hatta.
Bu konuda birazcık geri kafalı olduğum için ben ilişkilerin bir teklif ile başlamasından yanayım. Beyefendi azıcık cesaret edip hislerini anlatsın bakalım karşısındaki kadına, bakalım yapabiliyor mu gerçekten?
O ne be öyle ay biz gülüyor eğleniyorduk takılıyorduk bir baktık sevgili olmuşuz. Hayır ya lütfen. Ben bunu kabul etmiyorum. Evet gezin, gülün,eğlenin takılın ama az önce de belirttiğim gibi, şu adam azıcık 'adam' olsun da öne çıksın bakalım bir adım. Burada erkeğe bir görev yüklemiyorum yanlış anlaşılmasın. Sevmek, hissetmek çok güzel arkadaşlar bir erkeğin en savunmasız olduğu an da zaten bu duyguyu ortaya koyduğu andır. Bunu gerçekten yapabiliyorsa şayet zaten karşısındaki için bir şeyleri göze almış demektir. (Amiyane ve ingilizce tabiri ile he got the balls)
Ve ben bunun hemcinslerim gibi bir aptallık ya da zayıflık olarak görmüyorum, karşı cinsin bir "çıkma teklifini" biraz özgüvensiz hareket olduğunu düşündüğünü gördüm, hayır hanımlar yanılıyorsunuz! Hem çok büyük! Bir erkek size karşı hislerini size anlatıyorsa kafasının içinde zaten türlü savaşlar vermiş ve sizi kaybetme riskini ve hatta belki de arkadaşlarınız ile alay konusu olabilmeyi vs bile göze almış demektir. Aksine ya biz takılıyorduk sevgili olduk tipleri çok afedersiniz ama götüne güvenmeyen erkeklerdir. O yüzden sağlıklı bir ilişkinin bu aşamayı geçmesi gerek diye düşünüyor ve bunu yapan bu cesareti gösteren hemcinslerime iyi davranmanızı rica ediyorum. Erkekler basit yaratıklar ve açıkçası ihtiyaç duydukları şey biraz sevilmek. (İt serseri değilse tabii,onlar bu açıklamalara girmiyorlar)
Ve ben şunu sormak ve cevabını almak istiyorum. Madem ki kadınlar önemsenmeyi ve sevilmeyi istiyor, neden mal gibi imkansıza ya da kendisine uymayana ya da şerefsizin tekine tutuluyor? Bu mu gerçekten kriter. İt serseri orospu çocuğu olsun ağzıma sıçsın, iyi olan erkeklere gidip onun hakkında ağlayayım,keşke senin gibi olsa diyeyim, en mantıklı sevgili adayıma " ben seni arkadaşım olarak görüyorum diyeyim " bu mu lan?
Ben bu konuda çok kızgınım. Çünkü güzellik geçici, aşk geçici. Şişman zayıflar, güzel çirkinleşir, tek bir kazaya ya da yaşı 40'a dayamaya bakar ya, zayıf olan kilo alır, aşkından öldüğünüz kişiye bir sabah aşık olmadan uyanıverirsiz. Ama aşk gidince geriye sevgi, güven ve iyi bir arkadaşlık yani bir diğer deyişle iyi zaman geçirmek kalır. Bugün aşık olup aynı aşkı ömrünün sonuna dek yaşayacağını düşünen varsa, yüzüne karşı gülmek isterim, çünkü benden daha iyimser demektir.
Takılmak mı istiyorsunuz, takılmak istiyorum diyin, seks mi istiyorsunuz seks istiyorum diyin. Ya da şişmansın olmaz diyin, çirkinsin olmaz diyin (hayır sanki kendileri ileride götüme dönmeyecek gibi) ama doğruyu söyleyin. Tutup da kendi kendinize belki severim diyip kimsenin ve en önemlisi kendi vaktinizi harcamayın. Ne gerek var ya, sivri dilli olun, gerçek olun. Gerçek birkaç gün koyar ama kandırılıp kendini aptal hissetmek çok daha uzun.
21..Yüzyılın takılıp sevgili olduk kafasını reddediyorum, babalarımızın, dedelerimizin gibi azıcık kuyruğumuzu kıstırıp gardımızı indirip hislerimizi ve gerçek benliğimizi açmayı savunuyorum. Bunu istemeyen kadına kendıne acı çektirme seanslarında başarılar ve bol eğlenceler diliyorum. Çünkü beyaz adam bir gün sevginin, iyiliğin ve gerçekliğin önemini anlayacaktır. İleriliki yaşlarda farkına varıp yanıbaşınızdaki potansiyel kocaları üzmeyin.
Ve bir de uzun istişareler sonucunda mutabakata ulaştığımız bir dipnot; "Arkadaş olarak görüyorum, arkadaş kalalım biz " cümlelerinden sonra size hislerini açan bir erkekle arkadaş kalamazsınız. Madem ki bu arkadaşlık her halükarda bitecek tavsiyem karşınızdaki kişiye ilişkiyi denemeyi teklif edin, arkadaşlık bitecekse sevgili olamadığınız için bitsin, bakmışsınız olmuş?! O zaman ne olur, mutluluk.
İlişki dediğiniz şey zaten bir insanla olup olmamayı denemektir, şayet mal değilseniz (afedersiniz ama kızıyorum!) olmayan bir ilişki kavgalı bitmedi ise arkadaş olmamanız için bir sebep yok. (Ertesi gün kanka naaapz diye ensesine vurun demiyorum)
Çünkü aşk, sevgi bittiyse bile geriye beraber geçen iyi vakitler kalır ki LAN BU ZATEN ARKADAŞLIK anlamına gelir.
O yüzden rica ediyorum, burnu havadalık yapmayın, ay götüm gibi havalara girmeyin. Hayat ve mutlu olmak sizin elinizde. Saçma sapan insanlar ve kararlar acayip tripler ile hayatınızı zorlaştırmayın, birazcık keyfine varın. Türkiyede yaşam süresi ortalama 75 yıl. Sonrası tekrar karanlık. Bırakın biraz değsin. Hissetmek bir ayrıcalık.
Kendiniz ve gerçek olun ve dürüst olun. Gerisi gerçekten mühim değil. Sevgiyle kalın, mutlulukla kalın.
Saygılarımla
(Dipnot: Yukarıdaki fikirlerie ne ölçüde katıldığınızı, sizin neyi nasıl gördüğünüzü ne ölçüde katldığınızı bu düşüncelerin birer hayal ve edebiyattan ibaret olup olmadığını merak etmekteyim, geri dönüşler ile düşüncelerimizi incelemek isterim, sonuç olarak bu fikirler sabit olmamakla birlikte her fikir gibi gelişmeye ve değişmeye muhtaçtır)
Bahsettiğim hızlı başlaması falan değil. Hızlı başlasın daha güzeldir hatta.
Bu konuda birazcık geri kafalı olduğum için ben ilişkilerin bir teklif ile başlamasından yanayım. Beyefendi azıcık cesaret edip hislerini anlatsın bakalım karşısındaki kadına, bakalım yapabiliyor mu gerçekten?
O ne be öyle ay biz gülüyor eğleniyorduk takılıyorduk bir baktık sevgili olmuşuz. Hayır ya lütfen. Ben bunu kabul etmiyorum. Evet gezin, gülün,eğlenin takılın ama az önce de belirttiğim gibi, şu adam azıcık 'adam' olsun da öne çıksın bakalım bir adım. Burada erkeğe bir görev yüklemiyorum yanlış anlaşılmasın. Sevmek, hissetmek çok güzel arkadaşlar bir erkeğin en savunmasız olduğu an da zaten bu duyguyu ortaya koyduğu andır. Bunu gerçekten yapabiliyorsa şayet zaten karşısındaki için bir şeyleri göze almış demektir. (Amiyane ve ingilizce tabiri ile he got the balls)
Ve ben bunun hemcinslerim gibi bir aptallık ya da zayıflık olarak görmüyorum, karşı cinsin bir "çıkma teklifini" biraz özgüvensiz hareket olduğunu düşündüğünü gördüm, hayır hanımlar yanılıyorsunuz! Hem çok büyük! Bir erkek size karşı hislerini size anlatıyorsa kafasının içinde zaten türlü savaşlar vermiş ve sizi kaybetme riskini ve hatta belki de arkadaşlarınız ile alay konusu olabilmeyi vs bile göze almış demektir. Aksine ya biz takılıyorduk sevgili olduk tipleri çok afedersiniz ama götüne güvenmeyen erkeklerdir. O yüzden sağlıklı bir ilişkinin bu aşamayı geçmesi gerek diye düşünüyor ve bunu yapan bu cesareti gösteren hemcinslerime iyi davranmanızı rica ediyorum. Erkekler basit yaratıklar ve açıkçası ihtiyaç duydukları şey biraz sevilmek. (İt serseri değilse tabii,onlar bu açıklamalara girmiyorlar)
Ve ben şunu sormak ve cevabını almak istiyorum. Madem ki kadınlar önemsenmeyi ve sevilmeyi istiyor, neden mal gibi imkansıza ya da kendisine uymayana ya da şerefsizin tekine tutuluyor? Bu mu gerçekten kriter. İt serseri orospu çocuğu olsun ağzıma sıçsın, iyi olan erkeklere gidip onun hakkında ağlayayım,keşke senin gibi olsa diyeyim, en mantıklı sevgili adayıma " ben seni arkadaşım olarak görüyorum diyeyim " bu mu lan?
Ben bu konuda çok kızgınım. Çünkü güzellik geçici, aşk geçici. Şişman zayıflar, güzel çirkinleşir, tek bir kazaya ya da yaşı 40'a dayamaya bakar ya, zayıf olan kilo alır, aşkından öldüğünüz kişiye bir sabah aşık olmadan uyanıverirsiz. Ama aşk gidince geriye sevgi, güven ve iyi bir arkadaşlık yani bir diğer deyişle iyi zaman geçirmek kalır. Bugün aşık olup aynı aşkı ömrünün sonuna dek yaşayacağını düşünen varsa, yüzüne karşı gülmek isterim, çünkü benden daha iyimser demektir.
Takılmak mı istiyorsunuz, takılmak istiyorum diyin, seks mi istiyorsunuz seks istiyorum diyin. Ya da şişmansın olmaz diyin, çirkinsin olmaz diyin (hayır sanki kendileri ileride götüme dönmeyecek gibi) ama doğruyu söyleyin. Tutup da kendi kendinize belki severim diyip kimsenin ve en önemlisi kendi vaktinizi harcamayın. Ne gerek var ya, sivri dilli olun, gerçek olun. Gerçek birkaç gün koyar ama kandırılıp kendini aptal hissetmek çok daha uzun.
21..Yüzyılın takılıp sevgili olduk kafasını reddediyorum, babalarımızın, dedelerimizin gibi azıcık kuyruğumuzu kıstırıp gardımızı indirip hislerimizi ve gerçek benliğimizi açmayı savunuyorum. Bunu istemeyen kadına kendıne acı çektirme seanslarında başarılar ve bol eğlenceler diliyorum. Çünkü beyaz adam bir gün sevginin, iyiliğin ve gerçekliğin önemini anlayacaktır. İleriliki yaşlarda farkına varıp yanıbaşınızdaki potansiyel kocaları üzmeyin.
Ve bir de uzun istişareler sonucunda mutabakata ulaştığımız bir dipnot; "Arkadaş olarak görüyorum, arkadaş kalalım biz " cümlelerinden sonra size hislerini açan bir erkekle arkadaş kalamazsınız. Madem ki bu arkadaşlık her halükarda bitecek tavsiyem karşınızdaki kişiye ilişkiyi denemeyi teklif edin, arkadaşlık bitecekse sevgili olamadığınız için bitsin, bakmışsınız olmuş?! O zaman ne olur, mutluluk.
İlişki dediğiniz şey zaten bir insanla olup olmamayı denemektir, şayet mal değilseniz (afedersiniz ama kızıyorum!) olmayan bir ilişki kavgalı bitmedi ise arkadaş olmamanız için bir sebep yok. (Ertesi gün kanka naaapz diye ensesine vurun demiyorum)
Çünkü aşk, sevgi bittiyse bile geriye beraber geçen iyi vakitler kalır ki LAN BU ZATEN ARKADAŞLIK anlamına gelir.
O yüzden rica ediyorum, burnu havadalık yapmayın, ay götüm gibi havalara girmeyin. Hayat ve mutlu olmak sizin elinizde. Saçma sapan insanlar ve kararlar acayip tripler ile hayatınızı zorlaştırmayın, birazcık keyfine varın. Türkiyede yaşam süresi ortalama 75 yıl. Sonrası tekrar karanlık. Bırakın biraz değsin. Hissetmek bir ayrıcalık.
Kendiniz ve gerçek olun ve dürüst olun. Gerisi gerçekten mühim değil. Sevgiyle kalın, mutlulukla kalın.
Saygılarımla
(Dipnot: Yukarıdaki fikirlerie ne ölçüde katıldığınızı, sizin neyi nasıl gördüğünüzü ne ölçüde katldığınızı bu düşüncelerin birer hayal ve edebiyattan ibaret olup olmadığını merak etmekteyim, geri dönüşler ile düşüncelerimizi incelemek isterim, sonuç olarak bu fikirler sabit olmamakla birlikte her fikir gibi gelişmeye ve değişmeye muhtaçtır)
260418
İstanbul
Düzenleme:
280418
Değerli
bir dostun eleştirisi şu yönde oldu;
“Kadınların kendisini üzen erkek seçme olayına çok yüzeysel
bir yaklaşım gibi olmuş. Bunun altında, baskıcı ailelerin baskıyı, insan yerine
koymamayı, izin vermemeyi kız çocuklarına sevgi olarak tanıtıp, daha sonra
kızın genç olup sevgiyi ararken kendisini kısıtlayan, ona sınırlar koyan insanı
seçmesi var. Ya da eğer serseri kişilerin peşinden koşuyorlarsa, bugün
televizyonu aç, ilk rast geldiğin dizi izle. Her dizide bir serseri ele avuca
sığmayan umursamaz bir erkek karakter ve onu düzeltmeye çalışan kadın karakteri
var. Genç kızlar bunu izliyor ve bu ilişkiyi arıyor. Kadın sanki serseri
oğlanın yara bandı olmak zorundaymış gibi bir rol biçiliyor toplumda da. O
yüzden kadınlara soru sormak burada saçma, burada tüm topluma sormak lazım,
kadının bedeni vücudu dili ruhu, hiçbir erkeğin rehabilitasyon merkezi olmak
zorunda değilken, niye böyle bir algı yarattınız ve medya ile sürekli bu algıyı
devam ettirmeye çalışıyorsunuz diye.
Ama daha çocukken dahi dışarıya agresif ama sevdiklerine
korumacı anne babaların altında yetişmiş, sürekli her şeyi izne tabii tutulmuş,
kısıtlanmayı değer vermek olarak nitelendiren bir ailenin elinde büyümüş, her
televizyonu açtığında aklı beş karış havada serseri erkeği insana çeviren kadın
karakterini başrolde görmüş, tüm şarkılarda bunu duymuş ve tüm filmlerde bunu
izlemişse bu kız çocuğunu büyüdüğünde içinde büyüdüğü, televizyonda gördüğü,
şarkılarda duyduğu, filmlerde izlediği şeyi arıyor diye suçlayamazsın. Suçlu
kız değil, alıcısı bol diye bunu pompalayan medya, kızlarıyla olan ilişkisini
oturtamamış kocaman bir aile ilişkisi karmaşası ve bundan beslenen kocaman bir
toplumdur bence.”
Bu durumun farkında
olduğumu belirteyim öncelikle, evet kadınların ‘bu’ tipe olan ilgisi televizyon
ve medya ile alakalı. Ancak önemli olanın kadınlarımızın bu durumun farkında
olması gerektiği, bir şeyleri düzeltmeye çalışmak, rehabilitasyon ve eğitim
merkezi olmanıza gerek yok hanımlar. Elimizde mükemmel yetişmiş ve sevgiyi
paylaşmak isteyen beyler var. Kızıyor olmamın sebebi
duygusal-romantik-centilmen diyebileceğimiz erkeklerimiz ile mutlu olabilteniz
daha yüksek iken kendinizi; size empoze edilen ve ‘tanıdık’ diyebileceğimiz bir
tip yoruyor ve mutsuz oluyor olmanız. Mutlu olmayı hak ediyorsunuz, herkes
mutlu olmayı hak ediyor. Hayata bir kere geldiğinizin farkına ne kadar erken
varırsanız kendi mutluluğunuzun aslında ne kadar kıymetli olduğunu
göreceksiniz.
70 yıllık ömrümüzün sonuna doğru geriye dönüp baktığınızda pişmanlıklar,
boşa uğraşılan vakitler, anlamsız tartışmalar, iflah olmaz bir şeyi düzeltmeye çalışmış
olarak harcamış olmak mı yoksa elinizde güzel anların fotoğrafı ile mutlu olmak
mı?