Sanırım
saate baktığım anda o anki saatin uyuyacağım süreden daha büyük olmasını bir
huy edindim ve bu yetmiyormuş gibi (6 aydır bir kez bile başıma gelmemişken) ara vermeden devam eden bir panik
atağı işin içine dahil edelim. Uyuyamadığım için mi panik atak, panik atak
olduğu için mi uyuyamamak arasındaki mükemmel bir çıkmazda kapana kısılmış
durumdayım. Saygıdeğer doktorumla son iki seansımızda(4 ay) bu probleme
yoğunlaşmış bulunuyoruz, uykusuzluk...
Uykusuzluk korkunç bir durum,
yeterince veyahut kaliteli bir uyku uyuyamadığınızda ya da toptan hiç uyku
uyuyamayınca işler daha da karmaşık hale geliyor. Yeterince uyumayan vücut kısa
süreli hafızayı zayıflatır, yani gün içinde yaptığınız şeyleri unutabilir ve
daha dalgın hale gelirsiniz söz gelimi, elinizdeki telefonu cebinizdeki
anahtarı kaybedersiniz. Ancak asıl mesele bu değildir. Asıl mesele uykusuz
kalan vücudun beyni de yeterince besleyememesi ile ortaya çıkacaktır. Bu durum
da kendini cümleleri kuramama, kelime hatırlamakta güçlük çekme,
söyleyeceklerinizi unutma şeklinde karşınıza çıkar. Ancak en kötüsü
düşünememektir. Düşünmeden konuşmaya, reflekslere daha fazla sığınmaya
başlarsınız, bu da ikili ilişkilerde sorun yaşayacağınız anlamına gelir.
Düşünebilsen söylemekten vazgeçeceğin bir cümle çoktan ağızdan çıkmıştır artık.
Kronik uykusuzluğa dönünce bu masum uyuyamamak hali, az uyumak sanıldığı kadar
eğlenceli bir hal olmuyor. Vücudunun üzerinden bir kamyon geçmiş gibidir ancak
yine de uykuya dalamıyor olmak, uykusuzluğa müteakip kafanın içinden gelen
düşünceler ve kafanın içinde konuşan bir 'sen' vardır. Zihindeki konuşan olarak
adlandırılan bu düşünce akışlarının (hani gece yatınca aklımıza harika bir
cevap gelir ya karşımızdaki kişiye heh tam olarak o) fazlalığı insanın
delirmeye gidişindeki ilk adımlardan biridir.
Durmadan rüyama girenler/Ormanda ekmek kırıntısı/Gündüz gürültüsü, aşkın avuntusu/Bu kimin sıkıntısı/Benim mi bütün kurduğum hayaller/Kim evde yok/Ne kadar sevdim seni ne kadar çok...
"Ne kadar sevdim seni, ne kadar çok..."
Tüm bu uykusuz gecelerde zihindeki
konuşan da çenesini kapatmadığı ve kapatmayacağı için yapılacak en güzel şeyi
yapıyorum ben de, düşünüyorum, çılgınlar gibi hem de. Bazen 'Buraya ne ara
geldik be' dediğim bile oluyor. Bakın çoğu konuda kendime güveniyorum, yaptığım
işlerin iyi oluşuna, arkadaşlarımla olan ilişkilerimde, bir kalabalığı
eğlendirmede, yatakta, trafikte vesaire vesaire. Bu ve pekçok konulardaki
özgüvenim o kadar iyi ki yakın bir arkadaşım "Oğlum gördüğüm en haklı
özgüvene sahip adamsın, iş aşık olmaya gelince senin kadar büyük sıçıp liseli
bir mala döneni görmedim amk" demiştir. Doğrudur ağzım iyi laf yapar
kalemim de on yıllık tecrübedir artık. Çünkü bu konularda geriye dönüp bakınca
'Vaaaay iyi geliştim iyi işler yaptım' diyorum çünkü bunları destekleyecek iyi
kanıtlarım var. Ancak iş;aşka gelince oradaki karnem pek iyi değil. Beni
tanıyan insanlar benim asabi biri olduğumu bilir ancak bilmedikleri şey ilişki
içinde bunun çok daha boktan olduğu-idi, idi diyorum çünkü uzunca bir süredir
bu sorun üzerine yoğunlaşmış durumdayım(yukarıda bahsedilen doktor bu iş
içindir). Bu sebeple de gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, kötü günler
geride kaldı,ha öfke hayatımdan tamamen çıkmadı elbette, öfke de hayatta var
olan bir duygudur ve olmaya devam edecektir elbette, sadece ben öfkelenince bu
aşırı olması durumu ortadan kalktı ve 10 dakika içerisinde konuşulabilir ve
uzlaşılabilir bir adam oldum. (Kendime bir alkış)
"yol beni tüketmeden..."
Lakin bu
noktaya gelene kadar kalbini kırdığım/üzdüğüm/mahvettiğim çok insan oldu. Bu
sebeple geriye dönük olarak son on yıl içerisinde benim bu halimde bana
az/çok/orta/şöyle böyle katlanmış herkese önce bir özür, sonrasında da bir
teşekkür borçluyum. Benim o halimden korkup giden, seninle uğraşılmaz diyen ve
terk eden, kendimi kaybettiğim zaman söylediğim sözlerle kalplerini çok
kırdığım ve bana olan güven ve inançlarını kırdığım ve bu sebeple terk etmiş
insanlar (aldatıp giden şerefsiz sen hariç) sizleri bu sebeple kaybetmiş
olduğum için çok üzgünüm, bunu tüm içtenliğimle söylüyorum, beni (haklı olarak)
bırakıp giden herkesle ben çok geliştim, çok şey öğrendim. Anlatan da
anlatmayandan da çok şey gördüm, üzüldüm, ağladım depresyona girdim pekçok şey
oldu siz gidince... Ama ben hatalarımdan iyi dersler aldım. Çok hata yaptım,
elbette. Geri dönüp değiştirme imkanım olsa yapardım. Kötü şeyleri
haketmediniz.
Tüm bu terk edilişler ve yaptığım
onca hata ile bu konuda iyi bir özgüven geliştirmem tabii ki mümkün olmadı
"E ama sen hep duygusal bir çocuktun" hayır; ben hep duygusal bir
aptaldım maalesef. Şimdi sadece duygusalım, aptallık da sona erdi, gerçekten
büyümenin vakti geldi çünkü.
Geçmişi
değiştiremem doğru, o yüzden elimde bugün ve yarın var. Geçmişi takılı kalan
bir insan ilerleyemez, sürekli ileriyi düşünen insan bugünü yaşayamaz ve dünden
ders almaz.
Sanırım yıllar sonra 'Denge'yi
buldum.
Yalnız kaldım durdum
Ne hayaller kurdum
Önümde bir nehir akar
Gönül verdim aldım
Müziklerden çaldım
Seslerim sözlerim taşar
Gidiyorum yine
Dipnot; Bu yazının ortaya çıkışında
sırayla, çok içten iyi duygular beslediğim birinin hayatında beni istememiş
olması, Oksimoron adlı tiyatro oyunu, aile üyelerimden birinin ciddi hastalığı
ve kanser mi korkusu, 7Yüz,Patrick Melrose ve Masum dizileri, Mutsuz Olmak adlı
kitap, odamı toplarken son 10 yılda hayatıma girmiş insanlarla yaşadıklarımın
parçalarını sakladığım kutu(lar), Kadıköy Bina'da bu akşam izleyicisi olduğum
stand-up, Kadıköy'ün barları, birkaç bira ve biralara müteakip üç buçuk saatlik
on yıllık dost sohbeti, gecenin sessizliği, bomboş İstanbul sokakları ve köprüden
motorla geçerken boğaziçinin eşsiz manzarası ve son olarak şarkılar, Ah bu
şarkıların gözü kör olsun!
``Boyumu aştı, rüyama girdi
Artık aileden biri``
Kadıköy -Boğaziçi Köprüsü-Mecidiyeköy-TEM Otoyolu-Ev/İstanbul
12/13/14/15/16/17Ocak19
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder