18 Ocak 2019 Cuma

Ah Bu Şarkıların Gözü


Sanırım saate baktığım anda o anki saatin uyuyacağım süreden daha büyük olmasını bir huy edindim ve bu yetmiyormuş gibi (6 aydır bir kez bile  başıma gelmemişken) ara vermeden devam eden bir panik atağı işin içine dahil edelim. Uyuyamadığım için mi panik atak, panik atak olduğu için mi uyuyamamak arasındaki mükemmel bir çıkmazda kapana kısılmış durumdayım. Saygıdeğer doktorumla son iki seansımızda(4 ay) bu probleme yoğunlaşmış bulunuyoruz, uykusuzluk...
Uykusuzluk korkunç bir durum, yeterince veyahut kaliteli bir uyku uyuyamadığınızda ya da toptan hiç uyku uyuyamayınca işler daha da karmaşık hale geliyor. Yeterince uyumayan vücut kısa süreli hafızayı zayıflatır, yani gün içinde yaptığınız şeyleri unutabilir ve daha dalgın hale gelirsiniz söz gelimi, elinizdeki telefonu cebinizdeki anahtarı kaybedersiniz. Ancak asıl mesele bu değildir. Asıl mesele uykusuz kalan vücudun beyni de yeterince besleyememesi ile ortaya çıkacaktır. Bu durum da kendini cümleleri kuramama, kelime hatırlamakta güçlük çekme, söyleyeceklerinizi unutma şeklinde karşınıza çıkar. Ancak en kötüsü düşünememektir. Düşünmeden konuşmaya, reflekslere daha fazla sığınmaya başlarsınız, bu da ikili ilişkilerde sorun yaşayacağınız anlamına gelir. Düşünebilsen söylemekten vazgeçeceğin bir cümle çoktan ağızdan çıkmıştır artık. Kronik uykusuzluğa dönünce bu masum uyuyamamak hali, az uyumak sanıldığı kadar eğlenceli bir hal olmuyor. Vücudunun üzerinden bir kamyon geçmiş gibidir ancak yine de uykuya dalamıyor olmak, uykusuzluğa müteakip kafanın içinden gelen düşünceler ve kafanın içinde konuşan bir 'sen' vardır. Zihindeki konuşan olarak adlandırılan bu düşünce akışlarının (hani gece yatınca aklımıza harika bir cevap gelir ya karşımızdaki kişiye heh tam olarak o) fazlalığı insanın delirmeye gidişindeki ilk adımlardan biridir. 

Tüm bu uykusuz gecelerde zihindeki konuşan da çenesini kapatmadığı ve kapatmayacağı için yapılacak en güzel şeyi yapıyorum ben de, düşünüyorum, çılgınlar gibi hem de. Bazen 'Buraya ne ara geldik be' dediğim bile oluyor. Bakın çoğu konuda kendime güveniyorum, yaptığım işlerin iyi oluşuna, arkadaşlarımla olan ilişkilerimde, bir kalabalığı eğlendirmede, yatakta, trafikte vesaire vesaire. Bu ve pekçok konulardaki özgüvenim o kadar iyi ki yakın bir arkadaşım "Oğlum gördüğüm en haklı özgüvene sahip adamsın, iş aşık olmaya gelince senin kadar büyük sıçıp liseli bir mala döneni görmedim amk" demiştir. Doğrudur ağzım iyi laf yapar kalemim de on yıllık tecrübedir artık. Çünkü bu konularda geriye dönüp bakınca 'Vaaaay iyi geliştim iyi işler yaptım' diyorum çünkü bunları destekleyecek iyi kanıtlarım var. Ancak iş;aşka gelince oradaki karnem pek iyi değil. Beni tanıyan insanlar benim asabi biri olduğumu bilir ancak bilmedikleri şey ilişki içinde bunun çok daha boktan olduğu-idi, idi diyorum çünkü uzunca bir süredir bu sorun üzerine yoğunlaşmış durumdayım(yukarıda bahsedilen doktor bu iş içindir). Bu sebeple de gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, kötü günler geride kaldı,ha öfke hayatımdan tamamen çıkmadı elbette, öfke de hayatta var olan bir duygudur ve olmaya devam edecektir elbette, sadece ben öfkelenince bu aşırı olması durumu ortadan kalktı ve 10 dakika içerisinde konuşulabilir ve uzlaşılabilir bir adam oldum. (Kendime bir alkış)  
"yol beni tüketmeden..."
Lakin bu noktaya gelene kadar kalbini kırdığım/üzdüğüm/mahvettiğim çok insan oldu. Bu sebeple geriye dönük olarak son on yıl içerisinde benim bu halimde bana az/çok/orta/şöyle böyle katlanmış herkese önce bir özür, sonrasında da bir teşekkür borçluyum. Benim o halimden korkup giden, seninle uğraşılmaz diyen ve terk eden, kendimi kaybettiğim zaman söylediğim sözlerle kalplerini çok kırdığım ve bana olan güven ve inançlarını kırdığım ve bu sebeple terk etmiş insanlar (aldatıp giden şerefsiz sen hariç) sizleri bu sebeple kaybetmiş olduğum için çok üzgünüm, bunu tüm içtenliğimle söylüyorum, beni (haklı olarak) bırakıp giden herkesle ben çok geliştim, çok şey öğrendim. Anlatan da anlatmayandan da çok şey gördüm, üzüldüm, ağladım depresyona girdim pekçok şey oldu siz gidince... Ama ben hatalarımdan iyi dersler aldım. Çok hata yaptım, elbette. Geri dönüp değiştirme imkanım olsa yapardım. Kötü şeyleri haketmediniz. 
Tüm bu terk edilişler ve yaptığım onca hata ile bu konuda iyi bir özgüven geliştirmem tabii ki mümkün olmadı "E ama sen hep duygusal bir çocuktun" hayır; ben hep duygusal bir aptaldım maalesef. Şimdi sadece duygusalım, aptallık da sona erdi, gerçekten büyümenin vakti geldi çünkü.


Geçmişi değiştiremem doğru, o yüzden elimde bugün ve yarın var. Geçmişi takılı kalan bir insan ilerleyemez, sürekli ileriyi düşünen insan bugünü yaşayamaz ve dünden ders almaz. 
Sanırım yıllar sonra 'Denge'yi buldum. 


Yalnız kaldım durdum
Ne hayaller kurdum
Önümde bir nehir akar
Gönül verdim aldım
Müziklerden çaldım
Seslerim sözlerim taşar
Gidiyorum yine

Dipnot; Bu yazının ortaya çıkışında sırayla, çok içten iyi duygular beslediğim birinin hayatında beni istememiş olması, Oksimoron adlı tiyatro oyunu, aile üyelerimden birinin ciddi hastalığı ve kanser mi korkusu, 7Yüz,Patrick Melrose ve Masum dizileri, Mutsuz Olmak adlı kitap, odamı toplarken son 10 yılda hayatıma girmiş insanlarla yaşadıklarımın parçalarını sakladığım kutu(lar), Kadıköy Bina'da bu akşam izleyicisi olduğum stand-up, Kadıköy'ün barları, birkaç bira ve biralara müteakip üç buçuk saatlik on yıllık dost sohbeti, gecenin sessizliği, bomboş İstanbul sokakları ve köprüden motorla geçerken boğaziçinin eşsiz manzarası ve son olarak şarkılar, Ah bu şarkıların gözü kör olsun!

``Boyumu aştı, rüyama girdi
Artık aileden biri``


Kadıköy -Boğaziçi Köprüsü-Mecidiyeköy-TEM Otoyolu-Ev/İstanbul
12/13/14/15/16/17Ocak19

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder